1907 yılında Edirne Gümülcine'de doğdu. Babası piyade yüzbaşıydı ve savaş yıllarıydı. Şehir şehir gezdiler. Çocukluğu farklı illerde ve farklı okullarda geçti. Babası eğitime çok önem verdiğinden bizzat ilgilendi oğlunun eğitimiyle. Lise sonrası Balıkesir'de öğretmen okuluna gitti. Burada sanat, edebiyatla iyice haşır neşir oldu. Yazı, şiir yazmaya ve dergilere göndermeye başladı. Fakat okul müdürü onun derslerine odaklanmasını istiyor diğer işleri bırakması yönünde baskı yapıyordu. Babasının asker olması nedeniyle paramparça geçmiş çocukluğunun etkisiyle olsa gerek kırılgan bir psikolojisi vardı. İntihar etti. Evet onun yazmasını, sanatla ilgilenmesini istemeyen müdürüne tepkisi bu şekildeydi. Ölmedi. Fakat bilmediği bir şey vardı. Hayatının geri kalan kısmında yaşayacakları bu intihara kadar yaşadıklarından daha iyi değildi. Hatta daha kötüydü.
Her şey yeni başlıyordu.
Her şey yeni başlıyordu.
1927 yılında okulunu bitirdi ve Yozgat Cumhuriyet İlkokulunda öğretmen oldu. Yozgat'ı sevmedi. Mektup arkadaşı Nahit Hanım'a burasının hakkında şöyle diyordu: "Burası beni çıldırtacak. Nasıl basit bir muhit. Konuşacak bir insan bile yok. Hepsi alelade. Hepsi dümdüz. Konuşacak hiç kimse yok mu diye kendi kendime haykırdım. Malumat sahibi derin bir kimseye denk gelmek mümkün değildi. Müthiş bir surette yalnız kaldım". Dostoyevski'nin meşhur sözü tam olarak tarif ediyordu durumu. "Dünyanın en zor hissi kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur."
Buradan ayrılmanın yollarını ararken genç Cumhuriyet'in yurt dışına öğrenci gönderdiğini duydu. Maarif vekaletinin açtığı sınavı kazanıp Almanya'ya gitti. Almanya'da kaldığı sürede bol bol okuma yaptı. Bu süreç okudukları ve yaşadıkları yüzlerce baskı yapan kitabı Kürk Mantolu Madonna'nın temellerinin oluşmasına vesile oldu. Dil konusunda kendisini çok iyi geliştirdi. Turgenyev, Maksim Gorki, Thoman Mann ve daha birçoğunun kitapları. Fakat dönem Dünya'nın ikinci dünya savaşına hazırlandığı dönemdi. Tüm Avrupa faşist düşüncenin kıskacına giriyordu.
Ülkeye döndükten sonra Almanca öğretmeni olarak göreve başladı. Konya'da öğretmenlik yaptığı yıllarda henüz 25 yaşında hapishane ile tanıştı. Arkadaş ortamında okuduğu şiirin Atatürk, İnönü ve yönetim aleyhine olması nedeniyle mahkum olmuştu. Konya ve Sinop cezaevlerinde yattı. 1933 yılında çıkan af ile hapisten çıktı. Fakat Sinop cezaevinde yatarken yazdığı şiir on yıllar sonra bile insanların dilinde pelesenk kaldı.
"başın öne eğilmesin
aldırma gönül aldırma
ağladığın duyulmasın
aldırma gönül aldırma
dışarda deli dalgalar
gelip duvarları yalar
seni bu sesler oyalar
aldırma gönül, aldırma..."
Hapisten çıktı fakat artık damgalanmıştı. Komünist. Uzunca bir süre iş bulamadı. Şayet değiştiğini ispatlarsa iş bulabileceği bildirilmişti kendine. Bunun üzerine Varlık dergisine "Benim Aşkım" isimli şiiri yayınlandı. Atatürk'e yönelik yazdığı bu övgü dolu şiirle değiştiğini göstermişti fakat yine de kendisine iş verilmiyordu. Bir rivayete göre Atatürk'e bizzat bir şekilde ulaşarak durumunu anlatmıştı. Atatürk'ün talimatıyla Milli Eğitim Bakanlığında göreve başladı. Hayatını düzene koymak için aynı sene evlendi. Bundan sonrası onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine olmadı tabii.
1940'lı yıllar İkinci Dünya Savaşı etkisiyle baskının arttığı dönemlerdi. İnönü tarafından her adımı takip ettiriliyordu. Bu durum onda paranoyaya neden olmuştu. Dışarı çıkarken tebdili kıyafet çıkıyordu. Takma sakal, peruk kullanıyordu. 1944 yılında Nihal Atsız'ın kendisi hakkında direk ismini vererek Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nu göreve çağırdığı yazısı ile daha zor günler başlamıştı. Nihal Atsız "azılı komünist" diyordu onun için yazısında ve Başbakandan gereğini yapmasını istiyordu. Nihal Atsız'a bu yazı nedeniyle dava açıp kazandı fakat "azılı komünist" yaftası asılmıştı boynuna. İkinci Dünya Savaşı dönemi milliyetçiliğin tüm Dünya da tavan yaptığı dönem muktedir bir milliyetçiyi ve iktidarı karşısına almak bir insanın başına gelebilecek en kötü şey olabilirdi.
1945 yılında işinden yine kovuldu. Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz gibi isimlerle çıkardıkları bir dergide kendine ait olmayan (bir iddiaya göre Aziz Nesin'e aitti yazı) bir yazı nedeniyle hapis cezası verildi. Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü hakkında alaycı ifadeler kullanmaktı suçu. Yeniden cezaevine girdi ve artık yaşamak onun için dayanılmaz bir hal almıştı. Daha evvel denediği intiharı yeniden denemeyi düşünüyordu fakat evlenmişti ve çocuğu vardı. Kızı Filiz Onu hayata bağlıyordu. Cezaevinden çıktıktan sonra hiç bir yerde iş bulamadı. Pasaport almak istedi onu da vermediler. Farklı işlerde çalışarak para kazanmaya çalıştı. Başkasına ait kamyonla nakliye işleri yaparak geçimini sağlıyordu.
1948 yılı nisan ayının başlarında Edirne'ye peynir taşıma işi için gidiyorum diyerek çıktı evden. Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'nden tanıdığı Berber Hasan'la buluştu. Daha evvel Suriye sınırından kaçmaya çalıştığını ama başaramadığını şimdi Bulgaristan sınırından kaçmak istediğini söyledi. Berber Hasan Onu eski bir asker olan Ali Ertekin ile tanıştırdı. Sınıra kadar Ali Ertekin götürecekti. Adam eski bir subaydı ve silah çalmak suçundan ihraç edilmişti. Ali Ertekin ve yanlarına bir şoför alarak yola çıktılar. Yolda şoför yanlarından ayrıldı ve sonrası yok. Sonra ne yaşandığı, neler olduğu bilinmiyor.
Haftalarca kendisinden haber alınamadı. Yurt dışına kaçtı zannedildi fakat yaklaşık 3 ay sonra bir çobanın bulduğu ceset ona aitti. Ali Ertekin yakalandı ve suçunu itiraf etti. Yol üzerinde sohbet ederken kendisinin komünist fikirleri olduğunu farkettim ve milliyetçi birisi olarak rahatsız oldum, oturmuş kitap okurken elime aldığım bir odunla defalarca kafasına vurarak öldürdüm dedi. Döverek öldürmüşlerdi "azılı komünisti". Ülke daha müreffeh ve daha rahattı artık. Ali Ertekin sadece 4 yıl cezaevinde kaldı ve serbest bırakıldı. Ölene kadar olayın detayları ile ilgili bilgi vermedi ve hiç konuşmadı.
Öldükten sonra da rahat bırakılmadı. Ceset aileye verilmeyerek Devlet tarafından gizlice bir yere gömüldü. Kitapları, yazıları, şiirleri senelerce yasaklandı. Sene 2019 oldu hâlâ mezar yeri bilinmiyor. Fakat yazdıkları dip diri. Kürk Mantolu Madonna ölümünden 70 sene sonra en çok satanlar listesinde zirvede. Yazdığı şiirler ezbere biliniyor. Leylim Ley, Öyle Günler Gördüm Ki, Kıyamadığım, Çocuklar Gibi, Ben Sana Vurgunum, Aldırma Gönül, Melankoli...
Sabahattin Ali.
Henüz 41 yaşında, en verimli çağında tehlikeli görüldüğünden dövülerek öldürüldü. Yalnız, yapayalnız... Göklerde kartal gibi...Ardından bıraktığı şiir Onun tüm hayatının özeti gibiydi...
1940'lı yıllar İkinci Dünya Savaşı etkisiyle baskının arttığı dönemlerdi. İnönü tarafından her adımı takip ettiriliyordu. Bu durum onda paranoyaya neden olmuştu. Dışarı çıkarken tebdili kıyafet çıkıyordu. Takma sakal, peruk kullanıyordu. 1944 yılında Nihal Atsız'ın kendisi hakkında direk ismini vererek Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nu göreve çağırdığı yazısı ile daha zor günler başlamıştı. Nihal Atsız "azılı komünist" diyordu onun için yazısında ve Başbakandan gereğini yapmasını istiyordu. Nihal Atsız'a bu yazı nedeniyle dava açıp kazandı fakat "azılı komünist" yaftası asılmıştı boynuna. İkinci Dünya Savaşı dönemi milliyetçiliğin tüm Dünya da tavan yaptığı dönem muktedir bir milliyetçiyi ve iktidarı karşısına almak bir insanın başına gelebilecek en kötü şey olabilirdi.
1945 yılında işinden yine kovuldu. Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz gibi isimlerle çıkardıkları bir dergide kendine ait olmayan (bir iddiaya göre Aziz Nesin'e aitti yazı) bir yazı nedeniyle hapis cezası verildi. Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü hakkında alaycı ifadeler kullanmaktı suçu. Yeniden cezaevine girdi ve artık yaşamak onun için dayanılmaz bir hal almıştı. Daha evvel denediği intiharı yeniden denemeyi düşünüyordu fakat evlenmişti ve çocuğu vardı. Kızı Filiz Onu hayata bağlıyordu. Cezaevinden çıktıktan sonra hiç bir yerde iş bulamadı. Pasaport almak istedi onu da vermediler. Farklı işlerde çalışarak para kazanmaya çalıştı. Başkasına ait kamyonla nakliye işleri yaparak geçimini sağlıyordu.
1948 yılı nisan ayının başlarında Edirne'ye peynir taşıma işi için gidiyorum diyerek çıktı evden. Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'nden tanıdığı Berber Hasan'la buluştu. Daha evvel Suriye sınırından kaçmaya çalıştığını ama başaramadığını şimdi Bulgaristan sınırından kaçmak istediğini söyledi. Berber Hasan Onu eski bir asker olan Ali Ertekin ile tanıştırdı. Sınıra kadar Ali Ertekin götürecekti. Adam eski bir subaydı ve silah çalmak suçundan ihraç edilmişti. Ali Ertekin ve yanlarına bir şoför alarak yola çıktılar. Yolda şoför yanlarından ayrıldı ve sonrası yok. Sonra ne yaşandığı, neler olduğu bilinmiyor.
Haftalarca kendisinden haber alınamadı. Yurt dışına kaçtı zannedildi fakat yaklaşık 3 ay sonra bir çobanın bulduğu ceset ona aitti. Ali Ertekin yakalandı ve suçunu itiraf etti. Yol üzerinde sohbet ederken kendisinin komünist fikirleri olduğunu farkettim ve milliyetçi birisi olarak rahatsız oldum, oturmuş kitap okurken elime aldığım bir odunla defalarca kafasına vurarak öldürdüm dedi. Döverek öldürmüşlerdi "azılı komünisti". Ülke daha müreffeh ve daha rahattı artık. Ali Ertekin sadece 4 yıl cezaevinde kaldı ve serbest bırakıldı. Ölene kadar olayın detayları ile ilgili bilgi vermedi ve hiç konuşmadı.
Öldükten sonra da rahat bırakılmadı. Ceset aileye verilmeyerek Devlet tarafından gizlice bir yere gömüldü. Kitapları, yazıları, şiirleri senelerce yasaklandı. Sene 2019 oldu hâlâ mezar yeri bilinmiyor. Fakat yazdıkları dip diri. Kürk Mantolu Madonna ölümünden 70 sene sonra en çok satanlar listesinde zirvede. Yazdığı şiirler ezbere biliniyor. Leylim Ley, Öyle Günler Gördüm Ki, Kıyamadığım, Çocuklar Gibi, Ben Sana Vurgunum, Aldırma Gönül, Melankoli...
Sabahattin Ali.
Henüz 41 yaşında, en verimli çağında tehlikeli görüldüğünden dövülerek öldürüldü. Yalnız, yapayalnız... Göklerde kartal gibi...Ardından bıraktığı şiir Onun tüm hayatının özeti gibiydi...
Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldı
Yar olmadı bana devir
Her günüm bir başka zehir
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım
Coşkundum pınarlar gibi
Sarhoştum rüzgarlar gibi
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim
Ekmeğim bahtımdan katı
Bahtım düşmanımdan kötü
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum
Kimseye soramadığım
Duyunca saramadığım
Görmesem duramadığım
Nazlı yarimden ayrıldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder