Can sıkıntısından izleyecek film ararken çok meşhur bir sitenin çok iddialı başlığı dikkatimi çekti. "Ölmeden Önce Mutlaka İzlenilmesi Gereken 40 Başyapıt" (onedio.com/haber/olmeden-once-mutlaka-izlenmesi-gereken-40-basyapit-film-727382).
Merak ettim tıkladım.
Merak ettim tıkladım.
Liste de ilk sekiz sıra İkinci Dünya Savaşı ve tahmin edebileceğiniz gibi Yahudilerin uğradığı zulme yönelik. Merak ettim ve internette benzer birçok listeye baktım. İstisnasız tüm listelerin önemli kısmı İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin uğradığı zulme yönelik çekilmiş filmlerle dolu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında insanlığın utanç kaynaklarından Nazi kamplarında yaklaşık 6 milyon Yahudi vahşice öldürülmüştü. Fakat bu kamplarda sadece Yahudiler öldürülmemiştir. Sayıları tam olarak bilinmese de Avrupa da bulunan Romanların (Çingene) yaklaşık üçte biri yine bu kamplarda katledilmişti. Ayrıca engelliler, eşcinseller... liste uzar gider. İkinci Dünya Savaşında öldürülen insan sayısı kaçtır peki. Kırk milyon. Peki neden biz sadece Yahudilerin katledilmesini biliyoruz?
Başka bir olaya bakalım. Meşhur devrim fiyaskosu. Mao-Lenin-Stalin üçlememiz ve bunların devrim hareketleri kaç milyon insan öldürmüştür. Yüz milyondan fazla. Tam yüz milyon. Dahası var ve asıl sinema filmi yapılmaya uygun olanda budur. On milyonlarca insanın sürgün edilmesi. Sovyet Rusya'nın Ukrayna'ya meşhur cezası vardır. Tam sekiz milyon insanı öldüren ceza."Holodomor". Açlıktan öldürme cezası. Ülkenin etrafı çevrilir, su kaynakları zehirlenir ve içerde yaşayan halk açlıktan susuzluktan ölüme mahkum bırakılır. Olayın yaşandığı yıllar 1930'lar ve sekiz milyon insan öldü fakat yeryüzünde bu olaya bilen birkaç bin kişi var sadece. Çünkü filmi yapılmadı, kitabı yazılmadı veya adına sergiler açılmadı. Yapıldıysa da duyurulamadı.
Daha yakın tarihlere bakalım. Birleşmiş (fakat hiçbir işe yaramayan) Milletler Topluluğunun kontrolü altındayken soykırım yapılan Srebrenitsa, Bosnada öldürülen yüz bin insan, Hocalı katliamı, Amerikanın Irak bilançosu (yarım milyon), Vietnam...
Liste uzayıp gider.
Liste uzayıp gider.
Ülkemiz ölçeğinde daraltalım bakış açımızı. 1980 darbesi hakkında sağ görüşlü bakış açısıyla kaç tane film vardır. Kaç tane öykü, roman vardır? Başbağlar katliamı, 28 Şubat dönemi veya 80 darbesinde idam edilen ülkücüler hakkında neler biliyoruz. Cemil Meriç'i, Nurullah Topçu'yu, Necip Fazıl'ı ne kadar tanıyoruz. Sonuç sıfır. Neden mi?
Uzunca bir girişten sonra şimdi kültürel iktidar konusuna girebiliriz.
Uzunca bir girişten sonra şimdi kültürel iktidar konusuna girebiliriz.
Dünya genelinde ve her ülkenin özelinde bir kültürel iktidar meselesi vardır. Bu meseleye yönelik kültürel iktidar planları vardır. Bir kaç yıllık dönemler halinde ne üretileceği, insanlara neler sunulacağı planlanır. Örneğin son yıllarda tüm dizilerde, kitaplarda eşcinselliğin işlenmesi tesadüf olamaz. Yine son bir kaç yıldır cinsel içerikli kitapların çok satanlara "zorla" sokulması da tesadüf değildir. Son yılların başarılı dizilerin tamamında çok zeki çok başarılı esas adamların (Vikings - Ragnar, Peaky Blinders - Thomas...) hep Tanrı'ya inanmaması bir yaratıcı olmadığını iddia etmesi de tesadüf değildir.
Bizler istediğimi seçip aldığımızı düşünsekte sinema salonları, kitapçılar belli tekelin elindeyken sen istediğini değil sana sunulanlar arasından tercih ettiğini almaktasın. Daha basit ifadeyle kültürel iktidar planı doğrultusunda hazırlanmış içeriklerden birini tercih etmelisin.
Peki burada güzel bir soru geliyor akıllara. Bizim kültürel iktidar meselemiz ve planımız nedir? Maalesef göründüğü kadarıyla yok. Daha kötüsü bizim böyle bir niyetimiz de pek yok. Kitap, sinema, tiyatro, sergi bunlar boş telaşlar. 28 Şubat hala kocaman bir muamma. Doğru düzgün filmi, tiyatrosu, dizisi yok. Daha yakın tarihe bakalım. 15 Temmuz hakkında başarılı kaç tane çalışma (fotoğraf-resim sergisi, tiyatro, öykü, roman, dizi, film) var. Kültür Bakanlığından teşvik alan Üstatlar (!) ne yapmakta. Börtü böcek belgeseli çekiyorlar.
Aliye'nın halkına bir sözü vardır. "Size bunları yapanları affedebilirsiniz fakat unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır". Unutmamanın en kolay yolu nedir? Kültürel çalışmalar.
Şimdi şeker kardeşim biz kafamızı nereye çevirsek; tiyatrosuyla, filmiyle karşımıza (aynı yıllarda vahşice öldürülen Ukraynalılardan bihaberken) Yahudilerin uğradığı zulüm çıkıyorsa ve aynı zulmü gören Romanların (çingeneler) bahsi dahi edilmiyorsa bu Yahudilerin kültürel iktidar projelerinin başarısıdır.
Kültürel iktidarın hayati önemi ve gerekliliği terimsel olarak ifade edersek Holokost ile Holodomor'un karşılaştırmasıdır.
Bizler istediğimi seçip aldığımızı düşünsekte sinema salonları, kitapçılar belli tekelin elindeyken sen istediğini değil sana sunulanlar arasından tercih ettiğini almaktasın. Daha basit ifadeyle kültürel iktidar planı doğrultusunda hazırlanmış içeriklerden birini tercih etmelisin.
Peki burada güzel bir soru geliyor akıllara. Bizim kültürel iktidar meselemiz ve planımız nedir? Maalesef göründüğü kadarıyla yok. Daha kötüsü bizim böyle bir niyetimiz de pek yok. Kitap, sinema, tiyatro, sergi bunlar boş telaşlar. 28 Şubat hala kocaman bir muamma. Doğru düzgün filmi, tiyatrosu, dizisi yok. Daha yakın tarihe bakalım. 15 Temmuz hakkında başarılı kaç tane çalışma (fotoğraf-resim sergisi, tiyatro, öykü, roman, dizi, film) var. Kültür Bakanlığından teşvik alan Üstatlar (!) ne yapmakta. Börtü böcek belgeseli çekiyorlar.
Aliye'nın halkına bir sözü vardır. "Size bunları yapanları affedebilirsiniz fakat unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır". Unutmamanın en kolay yolu nedir? Kültürel çalışmalar.
Şimdi şeker kardeşim biz kafamızı nereye çevirsek; tiyatrosuyla, filmiyle karşımıza (aynı yıllarda vahşice öldürülen Ukraynalılardan bihaberken) Yahudilerin uğradığı zulüm çıkıyorsa ve aynı zulmü gören Romanların (çingeneler) bahsi dahi edilmiyorsa bu Yahudilerin kültürel iktidar projelerinin başarısıdır.
Kültürel iktidarın hayati önemi ve gerekliliği terimsel olarak ifade edersek Holokost ile Holodomor'un karşılaştırmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder