"Açma pencerelerini perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni perdeleri çek."
Sizlere edebiyatımızın en mahrem akrostişinden bahsetmek istiyorum. Pingpong masası etrafında genç Sezai'nin küt küt atan kalbinin hikayesi. Yakın tarihimizin üzerine kitaplar yazılacak, filmler yapılacak kalp kırıklığı hikayesi... Yazıldıktan sonra on yıllarca akrostiş olduğu anlaşılmayan, yazıldığı kişi tarafından dahi bilinmeyen bir sır. Yaklaşık 50 sene hiç bir kitabında yayınlamadığı ve ülke genelinde efsaneleşen şiir... Monna Rosa.
Hikayesi, şairi, ahengi... Tüm özellikleriyle Türk şiirinin en ilginç şiirlerinden birisidir Monna Rosa. Şiir henüz 19 yaşındaki genç Sezai tarafından 1952 yılında yazılmıştır. Kendisi şiirin yazılış hikayesini şöyle anlatıyor: "1952 baharında bir şiir üzerinde çalışıyorum ve şiir gittikçe beni içine çekiyor.Y ıllar Orhan Veli'nin serbest şiirlerinin zafer kazandığı yıllar. Tüm geleneksel şiirler hor görülüyor, gül -bülbül gibi mazmunlar alay konusu oluyordu. Gül kavramını yeniden diriltmek gerektiğini düşünüyordum ve Monna Rosa böyle doğdu. Modern bir Leyla ile Mecnun denemesiydi bu(Diriliş Dergisi - 23 Haziran 1989)."
Sezai Karakoç hiç bir zaman bunun Muazzez Akkaya'ya olan aşkında yazdığını kabul etmedi. Dönemin ruhuna uygun olarak akrostiş yazmak istediğini ve Muazzez Akkaya'yı rastgele seçtiğini belirtti. Fakat daha enteresan olanı Sezai Bey'in hayatı boyunca hiç evlenmemesidir.
Aradan yıllar geçtikten sonra Muazzez Akkaya karşımıza çıktı. Bir banka reklamında oynadı. Bu dönem Ahmet Hakan Muazzez Hanımın kızı ile görüşmüştü (http://www.hurriyet.com.tr/muazzez-akkaya-yi-buldum-5420684). Muazzez Hanımın kızının Ahmet Hakan'a attığı mail tam olarak şöyle;
"Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar."
"Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar."
Muazzez Hanım'ın cebine aşk şiirleri koyanın kim olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Fakat biz cevabı söylemeyelim. Çünkü Sezai Bey bu aşkı kabul etmiyor. Hatta kabul etmemekle kalmıyor uzunca yıllar şiiri dahi kabullenmemiştir. Şiirin akrostiş olduğu yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Muazzez Hanım'ın dahi bu akrostişten haberi yoktur. Mahcup ve çekingen Anadolu çocuğu Sezai'nin sadece şiiri yazmaya gücü yetmiş ötesine geçmeye adım atamamıştır. Şiiri yazdıktan yaklaşık 50 sene sonra yayınlamıştır. Yayınlarken de kıtaların yerini değiştirerek akrostişi bozup yayınlamıştır. Muazzez Hanıma atıf yapan bazı yerlerde de küçük değişiklikler yapmıştır. "Geyve'nin gülleri" kısmını "Gülce'nin gülleri" olarak değiştirmiştir. Muazzez Hanım Geyve doğumludur.
Bu hikayede beni en çok etkileyen ise Monna Rosa şiiri değildir. Muazzez Hanım'ın kızının mailinde yazdığı bir cümle... "Annem pingpong şampiyonu olmuş okulda"..
Ne var bunda diyebilirsiniz fakat 1954 yılı baharında yazdığı üç adet şiire bakmak istiyorum. İlki Pingpong masası şiiri.
beyaz iplik sert iplik ve tak tak
yuvarlak top küçük top ve tak tak
ping-pong masası varla yok arası
ben ellerim kesik varla yok arası
öpücüğüne eyvallah tak tak
beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak
ping-pong masası varla yok arası
ha Sezai ha ping pong masası
ha ping pong masası ha boş tüfek
bir el işareti eyvallah ve tak tak
gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
ne kadar güzel ne kadar sıcak
tak tak tak tak tak tak tak
Monna Rosa'dan sadece iki yıl sonra yazılmış bu şiir yukarıdaki mail ile daha anlamlı hale gelmiyor mu? Okulda ping-pong masasında oynayan Muazzez ve karşısında onu seyreden Sezai Bey... Ha Sezai ha ping-pong masası... "Pingpong Masası" şiiri her okuduğumda hüzünlendiriyor beni. Masum, sessiz ve çaresiz aşık genci görüyorum...
Sezai Karakoç'un 1954 Baharında yazdığı ve inceleyeceğimiz ikinci şiir ise "Lili". Bu şiir "Lili" isimli filmden esinlenerek yazılmış Filmin konusu nedir dersek tabi ki karşılıksız aşk hikayesi. Genç Sezai'nin hislerine tercüman olmuş bu film. "Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili..." 1954 yılının okulda son senesi... Muazzez'i bir daha göremeyecek olması bu satırların vücut bulmasını sağlamıştır. "Lili" şiiri ile vedaya hazırlanıyordu...
Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Lili
Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili
Sen daima güzeller güzelini bulursun Lili
Sen istesen de taş yürekli olamazsn
Sen daima güzeller güzeli olursun Lili
Demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
Hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
Öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü Lili
Tüyler Şiirler olan bu mahcup kürkü
Sen daima Sultanlar Sultanı olursun Lili
Demek sen gidiyorsun Lili
Bizi öpmeden mi gideceksin Lili...
Al bu veda kürkünü, tüyleri şiirler olan... Sezai Bey Muazzez Hanım'a öyle bir veda kürkü hediye etti ki; tüyleri insanlığın baki olduğu her dönem okunacak ve hatırlanacak bir aşk şiiri... Lili şiirinin son kısmı ise ürkek Sezai'nin tüm hayatının özeti gibiydi.
Ben konuşmasını bilmem Lili...
1954 baharının son ürünü ve inceleyeceğimiz üçüncü şiir ise "Köşe" şiiri. Bu şiir beş bölümden oluşmakta ve benim Monna Rosa ile bağdaştırdığım kısımları birinci ve üçüncü bölüm. İlk bölümde sitem içermektedir.
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın...
Üçüncü bölüm ise bence ahenk olarak Türk şiirinin zirvelerindendir. Sevgiliye yapılan güzelleme ve iltifatlar muhteşemdir. Şiirin bu kısmının Peygamber Efendimize ithafen yazıldığına dair düşünceler de mevcuttur. Özellikle şiirin ilk kısmında yer alan "bulutlar geldi üstünde durdu" kısmının ve övgünün çok güzel ve muhteşem olması da Peygamber Efendimize yönelik yazılmış olma ihtimalini kuvvetlendiriyor. Maddi aşktan vücut bulan hislerin manevi anlamda etkili olmuş olması da kuvvetle muhtemel.
Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar
Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
20'li yaşlarında başında yer alan Sezai'nin Monna Rosa ile başlayan, Pingpong Masası ve Lili ile devam eden, Köşe şiiri ile tamamlanan bu süreci karşılıksız bir aşkın meyvesi olarak biz şiir severlere armağan olarak kalıyor. Sezai Bey hayatı boyunca hiç evlenmiyor. Bir sefer başarısız bir nişanlanma girişimi var, o kadar. Hayatı boyunca hiç bir gazeteye, televizyona röportaj vermiyor. Hiç bir ödül törenine, konferansa, seminere katılmıyor. Monna Rosa'yı yazıp sessizce bekleyen, açılamayan, konuşamayan 19 yaşındaki Sezai olarak kalıyor hayatı boyunca. Konuşamadıkça daha çok yazıyor. Daha çok anlatıyor. Belki de hep o ürkek, saf, temiz Sezai olarak kaldığı için bugün Türk şiirinde, edebiyatında devasa bir yer kaplıyor. Onun tüm hayatının özeti "Lili" şiirinin sonundaki mısrada gizlidir.
Ben konuşmasını bilmem Lili...
Pingpong şiiriyle ilgili kısmı ilk kez duydum. Teşekkür ediyorum. Lütfen diğer şiirlerle ilgili de bu şekil yazılar yazın.
YanıtlaSilBence aşķını ilan etseymiş bu cümleler ah bu cümleler yakıyor insanı bu dilberler
YanıtlaSil