"Eğitim almış olanların hepsi milli düşünceyi geliştirmeye, milli ruhu uyandırmaya, milli iradeyi güçlendirmeye mecburdur. Köylülere, işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükselebileceklerini öğretiniz. Unutmayınız ki, en yoksul kömürcü, kantarcı, hizmetçi dul kadın, bütün Fin milleti, sizin kardeşleriniz, hemşehrileriniz, yurttaşlarınızdır. Onları eğitmek ve uygarlıkta daha kadim olan milletlerin arasına sokmak sizin görevinizdir. Unutmayınız ki halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlaklı oluşu, bütün bunların hepsi sizin kendi utancınız ve suçunuzdur."
Kitabın ilk sayfalarında Snelman'ın eğitimcilere, ülkenin aydınlarına yönelik bu cümleleri dikkatimizi çekiyor. Son zamanlarda içi boşaltılan vatandaşlık ortak paydasının ve sorumluluğun paylaşılmasının güzel bir dışa vurumu bu cümleler. Gelişmemiş bir ülkede asıl sorumluluk o ülkenin okumuş, aydın kesimindedir diyor Snelman ve teşhisi doğru yaptığı için tedavisi de işi yarıyor. Bugün bizim ülkemizde de klasik olarak suçu ötekinin üzerine atmak olarak kurgulanmış suçsuzluk psikolojisi problemleri çözmeye yetmediği gibi daha da çözümsüz hale getiriyor. Özellikle sadece maaş alan memur profilindeki öğretmenler daha doğrusu eğiticiler ve aydınlanmamış çakma aydınlar problemin esas kaynağı olarak belirleniyor kitapta. Kitapta yer alan şu cümleler bugün ülkemiz eğitim sistemini ve yüz binlerce ayın on beşinde maaş almayı bekleyen memur eğitmeni ne güzel tarif ediyor:
"Her meslekte olduğu gibi öğretmenler arasında da mesleğine yabancı olanlar vardır. Bunlar mesleklerinde çırak bile değildirler. Bunlar öğretmenlik görevini hor gören mesai düşkünleridir. Böylelerine dostça tavsiye veriyorum: mesleklerini bırakıp kendilerine yeni iş arasınlar. Resmi kurumlarda memur olsunlar, tüccar olsunlar. Onlar gitsinler ki daha canlı, daha yüce ruhlu insanların bulunması gereken kutsal görevlere bu görevlere layık olanlar gelsin."
Ülkenin toptan kalkınmasının ilk adımı olarak eğitimci kadronun görevinin farkına varması belirtilmektedir. Burada bu konuyu biraz açarak beyin fırtınası yapalım. Eğer ülkemizde potansiyelimizle orantılı bir kalkınma isteniyorsa bizlerinde ilk yapacağı iş eğitimci kadroların eğitilmesidir. Özellikle ilk okul öğretmenlerinin zamanın ruhuna uygun ve gelecek tahayyülü olan bireyler olarak yetiştirilmesi gerekir. Sadece öğretmenler değil, maalesef nicel olarak çok hızlı artan fakat nitel olarak çok geride kalan üniversitelerimizin eğitici kadrosunun da çok ciddi seminer ve pedagojik eğitimden geçirilmesi gerekmektedir. Üniversiteler öğrencilerin hayata atılmadan önce son durakları olup onların hayata hazırlandığı yerlerdir. Fakat bizde bu özelliğinden ziyade diploma veren kurumlara evrilmiştir. Üniversite hocalarının dışında imamlarında bu seferberliğe katılması gerekmektedir. Her mahallede bir cami bulunduğu göz önüne alınırsa, her caminin altına açılacak teknolojik kütüphane ile her mahallede öğrencilerin ders çalışabileceği ortam problemi rahatlıkla çözülür. Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının içeriğinde kiliselerin eğitim amacıyla nasıl aktif olarak kullanılmaya çalışıldığını da görmekteyiz. Bu nedenle camilerin insan hayatına daha aktif katılması sağlanmalıdır.
Yine bugün ülkemizde fazlaca mevzu bahis olan gençlik meselesinde ise Snolmen'ın konuya bakışı daha bütüncüldür. O gençlere yönelik tüm şikayetlerde gençleri savunuyor ve şöyle diyordu:"Kabahat gençlerde değil sizdedir. Siz gençleri nasıl terbiye ederseniz, onlarda öyle yetişir. Gençlere verdiğiniz terbiye nedir? Sadece bir hiç..." Anne babaların hep servet ve refah sağlamaya çalışarak görevlerini yaptıklarını zannettiklerini fakat bunun yanlış olduğunu ifade etmekte. Anne babalara çocuk ruhunun özellikleri, çocuğun gelişim evreleri anlatılmalı. Anne babalar bu eğitime göre çocuk yetiştirmelidir.
"Beyaz Zambaklar Ülkesinde" kitabının en temel argümanı eğitimdir. Halkın her kesiminin gerektiği gibi eğitilmesidir. Anne babaların çocuğa, öğretmenin öğrenciye, komutanın emrindeki askere karşı... Ve daha nice toplumsal ilişkinin saha sağlıklı olması için her kesimin uygun eğitimi almasını anlatıyor. Snolmen'ın hiç bıkmadan Finlandiya genelinde köy köy dolaşarak bunu başarmasını anlatıyor kitap. Birçok örnek olay anlatıyor. Genç eğitimci kadronun Snolmen'ın peşinden kendilerini ülkenin eğitime adamasından bahsediyor. Snolmen'ın yaktığı ateş koca bir bataklığı kurutuyor. Kitabın ismi buradan gelmekte. Finlandiya bataklık ülkesidir. İnsanlar pisliğin, sefilliğin içinde yaşamaktadır. Gerçek anlamda pislik. Hatta kitapta anlatılan bir olayda hayvanları ile camı olmayan ahırda beraber yaşayan bir aileden bahsetmektedir. Bu duruma şu şekilde isyan eder Snolmen:"Hayat Dante'nin Cehennem'inde tasvir ettiği hayattan da berbattır. O kitaptaki insanlar o azabı günahlarından dolayı görüyorlardı. Peki ülkemizdeki insanların günahı ne idi?"
Finlandiya cehaletin batağına saplanmış çaresiz beklemekteyken, günahsız azap çeken Fin halkının imdadına bir aydın yetişti. Snolmen yaktığı meşale ile o bataklıklardan beyaz zambakların ülkesi Finlandiya'yı ortaya çıkardı.
(Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk'ün bu kitabı okuduktan sonra Türkçe'ye çevrilmesi ve okullarda okutulması emrini vermiştir.)
Merhabalar,
YanıtlaSilGrigory Petrov‘un ”Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabını ilk olarak üniversitede okumuştum. Öyle güzel bir kitap ki bu kitabı bitirdiğinizde yeniden okumak isteyeceksiniz. Her sayfası; altı çizilecek, ders niteliğinde cümlelerden oluşuyor.
Grigory Petrov; eserinde ülkenin ekonomiden eğitime, sağlıktan tarıma kadar birçok farklı alandaki gelişimini ele alıyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de başucu kitaplarından olan ”Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabından derlediğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/beyaz-zambaklar-ulkesinde-kitabindan-20-etkileyici-alinti/
‘’İnsan hiçbir şey karşısında, hiçbir zaman düşmemeli, yere kapanmamalıdır.’’
Umuyorum ilgiyle okursunuz,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.