LE TRİO JOUBRAN

Düşünürken, koşarken, severken, ağlarken, aşık olduğumda kısacası yaşarken hep onlar arka planda. Yürürken onların parmaklarına ayarlı adımlarım, soluk alıp verişim onların hızına göre değişiyor ve tabii ki aşk onların melodilerine göre şekil alıyor.

Kalemi kağıdı alıp şiir yazasın geliyor onları dinlerken veya aşık olmak istiyorsun. İsmet Özel şiiri mırıldanırken buluyorsun kendini ritmin eşliğinde. Yağmurda yürümek, o hep evin önündeki kediyi okşamak, vapura binip denizi izlemek, susmak istiyorsun, derin derin susmak. Yaşamak istiyorsun, sonuna kadar yaşamak. Bize bu coğrafyayı yaşamdan münezzeh kılmış ademlere inat yaşamak.

Dinlerken o büyülü tınıyla biteyazıyor acılar ve unutuluyor her şey. Sesin geldiği coğrafyanın içinde buluyorsun kendini ve Hanzala gülümseyip el sallıyor. Rachel üstünde turuncu montuyla koşuşturuyor, ağzında duası ve tekerlekli sandalyesi ile yıkık şehrin sokaklarında dolaşıyor Şeyh Ahmet Yasin, masmavi denizin üzerinde bir gemi yaklaşıyor Gazze’ye…

Bıkmadan yine, yine, yine ve yeniden dinliyorum.

Bütün o coğrafyanın susmuşluğunu, öldürülmüşlüğünü, mazlumiyetini ve masumiyetini ilmek ilmek işliyorlar. Söylemek isteyip söyleyemediğin her ne varsa hepsini anlatıyorlar. Dünyanın en büyük açık cezaevindeki unutulmuş çocukların ismini fısıldıyor kulağımıza. Öldürülen o ufacık kızın annesinden dinlediği ninniyi, annenin intifadaya gittikten sonra bir daha haber alınamayan kocasının ardından yaktığı ağıtı, babanın ölen evlatları ile katmerlenmiş öfkesini anlatıyor.

Rachel “dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan gerçekleştirilebileceğine inanamıyorum” yazmış annesine mektupta. İşte Rachel’in bahsettiği kıyameti anlatıyorlar bize, o kıyamete neden olan zulmü. Hem de tek bir kelime etmeden anlatıyorlar.

Ne diyordu Nursi; “Bizim üç düşmanımız vardır; cehalet, zaruret, ihtilaf. Bu üç düşmana karşı üç silahımız vardır; marifet, ittifak, sanat.”

O kıyameti tertip eden adamların karşısına “sanat silahı” ile dikiliyorlar, şu tankın karşısında elinde taşıyla dimdik duran delikanlı var ya işte tam onun gibi dimdik dikiliyorlar. Hem de bizim coğrafyanın has evladı “ud” ile çıkıyorlar meydana. 

Tedenni dünyamızda ümitvari bir ışık sesleri…
Sanat, marifet, ittifak silahını kuşanması için, bu coğrafyanın insanına örnek olsunlar.
Hiç durmasınlar…
Hep anlatsınlar…
Hep dinleyelim bizde.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder