Yalnız ve Yabancı

Hepimiz  yalnızız ve yabancıyız…
Çok yalnızız ve çok yabancıyız...
Batı’nın o çaresizliğini, tek kalmışlığını, maddiyatçı fikrini çok güzel betimliyor diye senelerce ağzımızdan düşürmediğimiz Camus’un Yabancı kitabı bizim geleceğimizi anlatıyormuş.

Bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak bir şeydir diyor Camus.
Biz artık bu cümlenin fersah fersah ötesine geçtik. Tek başımıza mutlu oluyor, tek başımıza gülüyor, tek başımıza ağlıyor, hasta oluyor, eğleniyor…
Liste uzayıp gidiyor.
İnsan yalnızlaştırılıyor bu çağda. Tonlarca çimento dökülüyor gönlümüze.
Betonlaşmış dünyada, ufak metrekarelerin içinde kendi kendimize yaşıyoruz. Aynı evin içinde yaşayan insanlar dahi birbirlerine çok uzak ve çok yabancılar. Çünkü bir şeyin nasıl paylaşılacağını bilmiyoruz.
Derdin anlatılabildiğini, paranın bölüşülebildiğini, mutluluğun pay edildikçe çoğaldığını bilmiyoruz.
Susuyoruz. Konuşsakta hakikati değil, bize ezberletilen söylenmesi gereken ezber cümleleri konuşuyoruz. Ağzımızdan çıkan kelimelere bizim dahi inancımız yok ve her kelime çıkar çıkmaz kendi sükutuna kanat çırpıyor.
Hiçbir anlam ifade etmediğinin çıktığı an kendisi de farkında.
Yalnızlığa mahkum ediliyoruz.
Her şey çok hızlı ve çok çabuk.
Her daim açık piyasalar, kalp atışımızı belirleyen borsa iniş-çıkışları, dünya siyaseti, ortadoğunun petrol paylaşımı, paranın değerlendirilmesi ve bunlara benzer çok önemsiz işlerin çok önemli addedilip bizlerinde peşinde koşturulması…
Unutmak için hızlanıp hatırlamak için yavaşlıyoruz demiş Camus.
Her şeyi unutmamız, daha yalnızlaşmamız hatta kendimizden kaçmamız için her şey çok hızlı.
Zaman akıp gidiyor ve biz daha da yalnızlaştırılıyoruz.
Hayata dair her bir güzelleğe uzak ve yalnız.
İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamakta hayata dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder