"Eğitim almış olanların hepsi milli düşünceyi geliştirmeye, milli ruhu uyandırmaya, milli iradeyi güçlendirmeye mecburdur. Köylülere, işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükselebileceklerini öğretiniz. Unutmayınız ki, en yoksul kömürcü, kantarcı, hizmetçi dul kadın, bütün Fin milleti, sizin kardeşleriniz, hemşehrileriniz, yurttaşlarınızdır. Onları eğitmek ve uygarlıkta daha kadim olan milletlerin arasına sokmak sizin görevinizdir. Unutmayınız ki halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlaklı oluşu, bütün bunların hepsi sizin kendi utancınız ve suçunuzdur."
Kafka dağı ve kamünün sisif efsanesi / önemli değil aşılacak kaf dağı unutma bu sesi...
"İmanmetre"ye Sahip Cisimler

Sosyal medyanın ortaya çıkması, insanların ulaşılabilir olması ve daha fazla etkileşim alma isteği fazlaca cahillik ile buluşunca ortaya maalesef katlanılamaz tuhaflıklar çıkmasına neden oldu. Son yıllarda artan bir şekilde tuhaf "dini argümanlarla" karşılaşıyoruz. Daha fazla etkileşim almak için, dün gece 20 yaşında kanserle mücadele eden ve kanseri 3 kez yenip 4. seferinde mücadeleyi kaybeden gencecik bir kızın ardından "Neslican Tay ölmüş. Herkese Cennete kavuştu diyor. Orasını Allah bilir. Yalnız bu çıplaklıkla biraz zor." şeklinde twit attı tuhaf bir cisim. Daha sonra bu twiti atanın 29 yaşında bir kadın olduğu ortaya çıktı. Bu da ayrı bir ironi. Kimin cennete girip girmeyeceği hususunda konuya çok hakim bu ahlaksız cisim. İnandığını düşündüğü dinin Peygamberi bir çok kez kendi kızını, eşini Allah ile kul arasında yer alan hususlarda sertçe uyarmışken, bu ahlaksız cisim kişinin kıyafetiyle cennete girip girmeyeceği hususunda fikir beyan edebiliyor. Halbuki İslam'ın diğer dinlerden en önemli farklarından biri Yaratıcı ile kul arasında giremeyen bir kitlenin yani "ruhban" sınıfın olmamasıdır. Fakat işte bu fazlaca ahlaksız cisimler kendilerince ruhban bir kitle oluşturup kimin ne kadar imanı olduğunu ölçen bir "imanmetre"ye sahipler. Fakat bu tavrın benim bildiğim İslam da bir karşılığı yok.
Çırpınırdı Karadeniz
4 Haziran 1937 gecesi KGB(o zaman adı NKVD) tarafından evi basıldı. Eşi Şükriye Hanım ve çocuklarının gözü önünde derdest edilip götürüldü. Evinden son kez çıkışıydı. Dönüp arkasına baktı fakat vedalaşmasına dahi izin verilmedi. 2 yaşındaki oğlu Yılmaz'ın babasına dair en ufak bir hatırası dahi yoktu. Gidiş o gidiş. Ne bir ses ne de haber.
15 Ekim 1937'de yaklaşık yarım saat süren ve tamamlanmayan bir mahkeme (!) sonucu kurşuna dizilerek öldürüldü. 1919, 1922 yıllarında yazdığı şiirler, yaptığı eylemler ile suçlanıyordu. Suçu vatana ihanetti. Sovyetler Birliğini yıkmak, Azerbaycan'ı Sovyetlerden koparmaya çalışmak, vatan hainliği propagandası gibi suçlarla suçlanıyordu. Halbuki Onu yargılayanların anlamadığı bir husus vardı. Onun vatanı Azerbaycan'dı ve ne yaptıysa vatanı için yapmıştı. 1955 yılında bu idamın mahkemesi tamamlandı ve suçsuz olduğuna karar verildi. Kurşuna dizildikten tam 18 yıl sonra suçsuz olduğuna karar verildi.
Sivas Kongresi - Ya İstiklal, Ya Ölüm!
"Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür birbirinden ayrılamaz" yazısı en dışarıda karşılıyor bizi. Kongrenin en temel özelliği bu cümlede gizli zaten. Sivas ülkenin tamamına yönelik bir kurtuluş savaşının dile getirildiği ilk mekan. Bu zamana kadar yöresel kurtuluş kıvılcımlarının kocaman bir bağımsızlık ateşine dönüştüğü yer. Aşağıda fotoğrafı bulunan Sivas Erkek Lisesi ev sahipliği yapmış bu kutlu zamanlara. Girişteki Mustafa Kemal'in "Cumhuriyetin temelini burada attık" sözü de tarihimizde bu kongrenin önemini bir kez daha nitelendiriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)