Çırpınırdı Karadeniz

4 Haziran 1937 gecesi KGB(o zaman adı NKVD) tarafından evi basıldı. Eşi Şükriye Hanım ve çocuklarının gözü önünde derdest edilip götürüldü. Evinden son kez çıkışıydı. Dönüp arkasına baktı fakat vedalaşmasına dahi izin verilmedi. 2 yaşındaki oğlu Yılmaz'ın babasına dair en ufak bir hatırası dahi yoktu. Gidiş o gidiş. Ne bir ses ne de haber. 

15 Ekim 1937'de yaklaşık yarım saat süren ve tamamlanmayan bir mahkeme (!) sonucu kurşuna dizilerek öldürüldü. 1919, 1922 yıllarında yazdığı şiirler, yaptığı eylemler ile suçlanıyordu. Suçu vatana ihanetti. Sovyetler Birliğini yıkmak, Azerbaycan'ı Sovyetlerden koparmaya çalışmak, vatan hainliği propagandası gibi suçlarla suçlanıyordu. Halbuki Onu yargılayanların anlamadığı bir husus vardı.  Onun vatanı Azerbaycan'dı ve ne yaptıysa vatanı için yapmıştı. 1955 yılında bu idamın mahkemesi tamamlandı ve suçsuz olduğuna karar verildi. Kurşuna dizildikten tam 18 yıl sonra suçsuz olduğuna karar verildi.

1918 yılında yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyetinin milli marşını yazan ve yazdığı marşta yazdıklarının sadece yazıdan ibaret olmadığını yaşamıyla kanıtlayan Ahmet Cevad...

Azerbaycan, Azerbaycan
Ey kahraman evladın, şanlı vatanın
Senin için can vermeye hepimiz hazırız
Senin için hepimiz kan dökebiliriz
Üç renkli bayrağınla mutlu yaşa.
Üç renkli bayrağınla mutlu yaşa.

Milli marşa yazdığı gibi "can vermeye hazırdı" ve verdi de. Mahkeme huzurunda af dilemedi, en ufak pişmanlık belirtisi göstermedi. Cesaretle yürüdü ölümün üzerine. Zaten yıllar evvel eşi Şükriye Hanım'ın babası "bak herkes Türkiye'ye gidiyor, gel seni de buradan Türkiye'ye kaçıralım" dediğinde "ben de gidersem kim Azerbaycan'a sahip çıkacak" deyip reddetmiştir.

Ahmed Cevad 1892 yılında doğdu. Henüz 6 yaşında babasını kaybetti. Çok iyi eğitim aldı. Rus baskısına karşı çocukluğundan itibaren direndi. Balkan Savaşlarında, I. Dünya Savaşında Doğu Cephesinde Ermenilere karşı gönüllü olarak Türk Ordusunda savaştı. Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Van, Erzurum gibi illerde halka çok büyük yardımları oldu.

1918 yılında Osmanlı Azerbaycan Türklerinin uğradığı zulme, Ermenilerin yaptığı insanlık dışı muamelelere karşı Türk Ordusunu bölgeye gönderdi. Türk ordusunun şehre girişi büyük bir coşkuyla kutlandı. Ve işte o meşhur dizeler genç Ahmed Cevad tarafından yazıya döküldü.

Vefalı Türk geldi yine
Selam Türk'ün Bayrağına

Çanakkale Savaşında gördüğü Mustafa Kemal'den ve Onun bağımsızlık ateşinden o kadar etkilendi ki tüm Türk coğrafyasının bağımsızlığı için mücadeleyi kafasına koymuştu. Tüm Türk coğrafyalarını gezerken bir kıza aşık oldu. Şükriye Hanım. Fakat Şükriye Hanım henüz 14 yaşındaydı ve babası Ahmed Cevad'a kızı vermeyeceğini söyledi. Şükriye Hanım da kaçtı. Evlendiler. 4 tane çocukları oldu. Tugay, Aydın, Yılmaz, Elmas...

O tüm Türk coğrafyasının bağımsızlığı için mücadele edecekti fakat Sovyetler Birinci Dünya Savaşı sonrası o coğrafyayı ele geçirmişti. Milli Şair Ahmed Cevad için de zor günler başlamıştı. Sansür,  sürgün, cezaevi, işkence, işsizlik... En yakın arkadaşı tarafından Sovyetlere ihbar edilip aylarca işkenceye maruz kalmıştı. Artık çevresindeki güç, para ve Sovyet baskısına boyun eğenler tarafından dışlanmıştı. Hatta Azerbaycan Yazarlar Birliği toplanıp kendisini halk düşmanı ilan etmişti. Ne şiir, yazı yazabiliyor ne yayımlayabiliyordu. Yazdığı her satır didik didik inceleniyor burada şöyle bir şey ima edilmiş diyerek haftalarca işkenceye maruz kalıyordu. Dayanacak takati kalmamıştı fakat bağımsızlık ateşi hiç sönmüyordu. Cezaevinde ziyaretine gelen arkadaşına yazdığı bir şiiri ezberletmişti. Sana yazarak verirsem bu şiiri seni zora sokarım. O yüzden şiiri ezberle fırsatını bulursan yayımlarsın demiştir.


Ahmed Cevad öldürüldükten sonra ailesini de rahat bırakmadılar.Hayvan trenine konularak sürgüne gönderildiler. Günlerce yemek verilmedi. Vatan haini diye yaftaladılar. Şükriye Hanım ve çocuklar hiç isyan etmedi. Vatanı, bağımsızlığı sevmek suçsa katlanırız cezamıza dediler.

Türklük sevdalısı bir adamdı Ahmed Cevad. Nergin Adasında bu sevdası yüzünden kurşuna dizilerek öldürüldü. Ardından bir mezarı da yok. Dirisinden korktukları gibi ölüsünden de korktular. 

O yazdığı milli marşı yaşayarak doğrulayan nadir vatan şairlerinden biri olarak hala sapasağlam ve hala 1918 yılındaki bağımsızlık ateşine sahip 36 yaşındaki genç olarak yaşıyor aramızda.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder