Niçin insanlar kendi evinde daha rahat eder? Yemek masasında aynı yere oturmamız, eski arkadaşlarımızla bir araya gelince mutlu olmamız, çalışılan iş yerinde farklı iş almaktan kaçınmamız, farklı şehirde yaşamaktan korkmamız...
Listeyi daha fazla uzatabiliriz.
İnsan alışkanlıklarının değişmesini istemez. Kendi evinde, yemek masasında hep aynı yere oturduğunda, tanıdığı insanların içindeyken, iş yerinde bildiği işi yaparken, bildiği şehirde yaşarken daha rahattır. Çünkü bunlar kişinin alışkanlıklarıdır. Bunlar için fazladan bir çabaya, efora ihtiyaç yoktur. İşte kişinin bu alışkanlıklarının olduğu ve ekstra bir gayrete ihtiyaç duymadığı alana konfor alanı deniliyor.
Biz konfor alanı ile öğrenme arasındaki ilişkiye bakacağız. Kişinin konfor alanı içerisinde güvende olması ona bu alana karşı bağlılık ve kaybetmeme hissi uyandırıyor. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde alt basamakta yer alan güvenlik, fizyolojik ihtiyaçlar gibi kişinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamada konfor alanı etkin bir rol oynuyor. Bu nedenle konfor alanı ile ilgili fazlaca eleştirel bir çok yazının aksine konfor alanının faydalı yönlerini olduğunu da düşünmekteyim. Fakat bizim yazımız da konfor alanı ile öğrenmek arasındaki ilişkiye yönelik, biz buradan devam edelim.
Konfor alanı öğrenmek için ciddi bir engeldir. Özellikle son yıllarda eğitim sistemimizin fazlaca başarısızlığı, konfor alanına mahkum edilmiş gençlerin buradan dışarı çıkamaması ve öğrenmeye karşı direnmesidir. Ailelerin gereğinden fazla konfor alanını genişlettiği ve buradan dışarı çıkmasına izin vermediği çocuklar, hayatın mutlaka bir alanında konfor alanı dışındaki korku alanı ile yüzleşiyor ve burada ciddi anlamda başarısız oluyorlar. Halbuki korku alanı ile karşılaşmayı eğitimin sürecinde gerçekleştirmiş olsalar, hayatta karşılaştıklarında bu süreci daha rahat atlatabileceklerdir.
Bireylerin öğrenebilmesi için öncelikle konfor alanını terk etmeleri gerekmekte. Konfor alanını terk eden birey güven ortamından ayrıldığı için yaşayacağı korkuyu atlattıktan sonra öğrenme alanına girerek, gerçek öğrenmeyi test edecektir. Buna güzel bir örnek olarak üniversiteye farklı şehirde yerleşen bir öğrencinin ilk 3-4 ayındaki çekingenliği, geri dönme isteği, aile evindeki konfor alanından ayrıldıktan sonraki korku alanında yer almasından kaynaklanır. Fakat bu korku alanını başarı ile tamamlayınca, ilerleyen süreçte ailesi olmadan da hayatını devam ettirebileceğini görmektedir. İlerleyen süreçte tek başına nasıl yaşayacağı ile ilgili öğrenme alanına girer ve üniversite bittikten sonra aile evine geri dönmek istemez. Çünkü tek başına hayatta kalmayı öğrenmiş ve bunu kendi yeni konfor alanı yapmıştır.
Eğitim süreçlerinde başarılı bireyler yetiştirmek istiyorsak onları konfor alanlarının dışına çıkmaya itmeliyiz. Özellikle anne, babalara ve eğitimcilere burada büyük iş düşmektedir. Genç ve çocuk eğitiminde ailenin çocuğu fazla sahiplenici tavrı onun konfor alanına iyice tutunmasına ve öğrenmeye kapanmasına neden olmaktadır.
Yine son yıllarda çokça duyduğumuz ve fazlaca eleştirdiğim bir kavramdan bahsetmek istiyorum. Arkadaş olmak. Ailelerden, öğretmenlerden sıkça duyuyoruz. "Çocuğumla veya öğrencimle arkadaş gibiyim." Fakat toplumsal rollerin doğru tanımlanması ve bireylerin buna göre hareket etmesi lazım ki kişisel gelişimde problem olmasın. Annesi onunla arkadaş olan çocuğun veya öğretmeni onunla arkadaş gibi olan bireyin zaten kendi çevresinde bir çok arkadaşı var. Onun "arkadaş öğretmene" değil "öğretmene" ihtiyacı var. Toplumsal rollerin bu denli bir biri ile karıştırılması öğrenmeyi güçleştirmekte, bireyin pedagojik ilerlemesinin önüne set çekmektedir.
Bir öğretmenin, anne ve babanın görevi çocuk ile arkadaş olması değildir. Anne, baba veya öğretmen rolünü üstlenmesidir. Bu çerçevede hareket etmesidir.
Şimdiye kadar anlattıklarımızdan konfor alanı kavramını ve son yıllarda bu toplumsal rollerin karşılığının kaybolması sorununu cebimize koyup son olarak "ıstakozlar nasıl büyür?" sorusunun cevabına bakalım. Ardından bu üç kavramı birleştirip gerçek öğrenmenin nasıl olacağını belirterek yazımızı bitirelim.
Istakozların nasıl büyüdüğünden kısaca bahsedelim. Istakoz narin bir vücuda ve sert bir kabuğa sahip canlı. Kabuğun içindeki yumuşak kısım büyürken dış kabuk sabit kalıyor. Bir süre sonra kabuk ıstakozu sıkmaya ve baskı uygulamaya başlıyor. Bunun üzerine ıstakoz kabuğunu kırmak ve yeni daha büyük kabuk yapmak için uzun uğraşlar veriyor. Her seferinde daha büyük ve daha yeni bir kabuk yapıyor kendine. Peki ıstakozu büyümeye, yeni kabuk yapmaya iten kuvvet nedir? Kabuğun daralması ile üzerine gelen baskı ve stres. Dr.Abraham Twerski'nin bahsettiği gibi ıstakozun büyümesine imkan sağlayan tetikleyici onun rahatsızlık duymasıdır. Devamında söylediği "şayet ıstakozların doktorları olsa hiç bir zaman büyüyemezlerdi, çünkü rahatsız hissettiklerinde doktora gider ve doktorun verdiği antidepresanları kullanıp kendilerini iyi hissederlerdi" kısmını da not alıp yazımızın sonuç kısmına gelelim.
Eğitim alan bireylerin özellikle çocuklar ve gençlerin aldıkları eğitimle daha yukarıya çıkabilmeleri ve aldıkları eğitimin onları hayata hazırlayabilmesi için öncelikle bireyin konfor alanı dışında çıkması sağlanmalıdır. Güven ortamının dışında korkularla baş edildiğinde birey öğrenmeye başlayabilecektir. Konfor alanının dışına çıkılmasında ise toplumsal rollerin karşılığını veren ebeveyn ve öğretmenlerin sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk kabuğunu kıracak öğrenciye kabuğu kırmada yardımcı olmaktır. İşte "arkadaş ebeveyn", "arkadaş hoca" kavramları öğrencinin kabuğunu kırıp gelişmesine vesile olmaktansa ona antidepresan veren doktor olmaktadır. Öğrenci o an rahat, mutlu hissetmekte fakat bu geçici rahatlık ilerisi için ona çok büyük zararlar vermektedir. Örneğin her öğrenciye yüksek not veren veya ders içeriğini çok kolay düzenleyen hoca; çok sevilen, şikayet edilmeyen "arkadaş öğretmen" olabilir. Fakat bu yüksek not, kolay ders içeriği tam bir antidepresandır. Halbuki yetkin bir öğretmen şartların gereklerini yapmalıdır. Gerektiğinde baskıyı ve stresi gerektiği gibi kullanmalı ve öğrencinin kabuğunu kırmasına ve öğrenme alanına ardından gelişim alanına geçmesine vesile olmalıdır.
Sonuç olarak öğrenme gerekli ve yeterli şartların sağlandığı ve zor bir süreçtir. Kişi konfor alanını terk ederek, baskı, stres gibi etkenlerle baş ederek öğrenmeyi ve gelişmeyi sağlayabilir. Burada öğrenmeye aracı olacak kişilerin stres ve baskıyı ortadan kaldırması değil, bireyin bunlarla baş etmesini öğretmesi gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder