Kitaplar ve Sigaralar

Orwell'ın "Kitaplar Ve Sigaralar" isimli kitabı elime geçti. Böyle bir kitabın olduğunu ilk kez duymuştum. Merakla sayfaları kontrol ettim. Ne anlatıyordu? Kitap toplam yaklaşık yüz sayfa ve bir çırpıda okunacak çeşitli konularda yazılan denemelerden oluşuyor. Yazar kendi yaşamından kesitlerle çeşitli konuları anlatıyor. Olaylar 1900'lü yılların ilk yarısında geçiyor. Zaten beni şaşırtan ve bu yazıyı yazdıran kısım burası. Kitaptan bir kaç kısım anlatayım sonra niçin şaşırttığından bahsedelim.

Sene 1946. Yazının başlığı "Kitaplar Ve Sigaralar". Orwell fabrika işçilerinin "kitaplar pahalı bu nedenle kitap okumuyoruz" tezini inceliyor. O kadar detaylı ve güzel şekilde yapıyor ki bu incelemeyi... Evinde yer alan 442 kitabı sınıflandırıyor, bunlara ne kadar para harcadığını ve toplam kaç yılda bu kitaplara sahip olduğunu hesaplayıp ardından aynı dönemde sigara ve alkole harcanacak muhtemel harcamalar ile karşılaştırıyor. Yazının sonunda ise şöyle diyor; "Kitap tüketimimiz şimdiki gibi aşağılarda seyrederse, en azından şunu kabul edelim ki, okuma işinin köpeklerden, sergilerden veya barlardan daha az heyecan vermesi olduğundan dolayıdır, yoksa kitap almak ya da kiralamak pahalı diye değil."*

Kitapçıda çalıştığı dönemden hatıralarını yazdığı "Kitapçı Hatıraları" yazısında Noel kartları ve takvimlerinden bahsediyor. Bunların satışından çok iyi para kazandıklarını fakat Hristiyanların kutsal değerlerinin böyle acımasız bir alaycılıkla sömürülmesinin kendisine ilginç geldiğini ifade ediyor.

"Edebiyatın Korunması" başlıklı yazısında İngiltere'de düşünce özgürlüğünün birinci düşmanının medya patronları ve bürokratlar olduğunu ifade ediyor. Bu medya patronları ve totaliter rejimlerin gözünde yazar "adeta akort değiştiren bir laternacı gibi bir propagandadan diğerine kolaylıkla geçebilen basit bir şovmen ya da parayla satın alınabilen bir düzenbazdır"*. Akort değiştiren laternacı ifadesine bayıldığımı söylemem lazım. Bu yazısının içerisinde (1946 yılı) roman ve öykülerin yerini tamamen film ve radyo yapımlarının alacağını ve kitap olarak düşük kalite duygusal kurmacaların kalabileceğini belirtiyor.

Son olarak ise "Sözde Mutlu Günler" yazısından bahsetmek istiyorum. Sekiz yaşında yatılı olarak gittiği okulda altını ıslattığı için okul yönetimi tarafından nasıl dövüldüğünü hatta kendisini üst sınıflara dövdürtmekle tehdit ettiklerini anlatıyor. Sekiz yaşında çocukken... Kemik saplı binici sopası ile dayak yedikten sonra canım acımadı dediği için sopa kırılana kadar yeniden dövüldüğünü...Zengin çocuklarının dayak yemediğini, ayrıcalıklı muamele gördüklerini anlatıyor. Sekiz-on yaşındaki çocuklara yönelik akıl almaz eziyet ve zengin-fakir ayrımı. Çocuklara Eton gibi büyük okulları kazanabilmek için devamlı bir şeyler ezberletildiğini (çok tanıdık değil mi?) söylüyor. "Örneğin; 1587 denildiğinde Aziz Bartalmay Katliamı şeklinde cevap veriyorduk fakat bu söylediklerimizin ne anlama geldiği konusunda hiç bir fikrimiz yoktu."* Cevap veren çocuk bunlara ilgi duymuyor, merak etmiyordu. Sadece Eton'a girişin anahtarı olarak ezberliyordu.

Yazının başında size kitabı okurken şaşırdığımı söylemiştim. Kitap içerisinden bir kaç bölüm anlattıktan sonra açıklayayım niçin şaşırdığımı. Kitap içerisinde anlatılan olayların hala güncel olarak yaşaması ve capcanlı karşımızda durması şaşırttı beni. 

Ülkemizde kitap fiyatlarının pahalı olmasından yakınanların sadece bir paket sigara fiyatına bir kitap alabileceği gerçeğini hatırlattı. Sadece sigara değil, meşhur kahve dükkanlarından alınan bir kahvenin fiyatının bir kitaptan fazla olduğu aşikar. Fakat kitap için verilen para fazlalık olarak göze çarpıyor. Çünkü Orwell'ın dediği gibi kitap daha az heyecan veriyor ve bu nedenle almıyoruz. Yoksa çok pahalı olduğundan değil. 

Noel kartlarının satışından çok iyi para kazanıldığını fakat kendisinin bunu sorguladığı kısmı okurken aklıma bugün kutsal değer üzerinden kazanılan paralar, rantlar, siyasi ilişkiler geldi. Yazarlar için yaptığı akort değiştiren laternacı ifadesi bugünkü birçok yazar, gazeteci gibi kişiler için birebir uyumlu değil mi? 

Son olarak eğitim ile ilgili anlattıklarında ilk olarak zengin-fakir ayrımı bugün günümüzde fazlasıyla hayatımızın içinde. Kapitalist sistemin eğitimi de ele almasıyla tamamen birbirinden kopmuş çocuklar görüyoruz. Aynı toplumda sekiz yaşında olup iki dil bilip programlama yapan çocuk varken, aynı yaşta henüz okuma yazmayı öğrenmemiş çocukla karşılaşıyoruz. Eğitim de zengin fakir ayrımı derinleşerek devam ediyor. Son olarak çocuklara kolej kazanmaları için yaptırılan ezberler bugün ülkemiz eğitim sisteminin temelini anlatıyor. Ne olduğunu bilmedikleri binlerce şey ezberlettirilip apartmandan bozma üniversiteleri (üniversitemsi yerler veya lise-üstü okullar diyebiliriz) kazanmaya çalışıyorlar. Orwell eğitimi çocukların kariyerini rekabete bağlama faaliyeti şeklinde tanımlıyor. 

Sonuç olarak Orwell bu yazıları yazdıktan yaklaşık yetmiş-seksen yıl sonra yazılanların benzer şekilde devam ettiğini görmek fazlasıyla şaşırttı beni. İnsan hakları, gelir adaletsizliği, küresel barış gibi afilli kelimelerin ve kavramların ardında yarattığımız dünya aslında geçmişin kötü bir devamı.


*George Orwell, çev. Numan Ekinci, Kitaplar Ve Sigaralar, Kapra Yayıncılık, 2021, İstanbul



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder