Karanlıkta Deneyim

Gazete de hangi duyunuzu kaybetmek istemezsiniz sorusuna denk geldim. Bu soruyu birkaç ay evvel duymuş olsam vereceğim cevap “koku” olurdu. Biraz parfüm zevki olan ve “dior intense” kokusuna bayılan biri olarak “koku kişinin kimliğidir” gibi ucuz reklam kokan cümleciklerle koku duyusunu savunurdum.
Fakat birkaç ay evvel arkadaşımın zoruyla gittiğim Gayrettepe Metro istasyonunda “karanlıkla diyalog“ isimli organizasyondan sonra bu hususta fikrim çok net olarak “görme” duyusundan yanadır.
Söz konusu organizasyonda tamamen karanlık ortamda uzunca bir süre (90 dk olduğu söyleniyor, bana daha uzun geldi) görmeden dolaşıyorsunuz. Görme engellilerle ilgili farkındalık yaratmak ve onların hayat zorluklarını anlatmak için oluşturulmuş bu yapı da hepimiz bir engelli adayı olarak işin zorluklarını görüyoruz. Görmeden hayatı idame etmenin dışında orada anlatılanlardan işin daha zor kısmı günlük yaşamda. Vapura binememek, kırmızı ışığı bilmemek veya engelli yaşamına hiç uygun olmayan şehirlerimiz değil görme engelli insanlar için en önemli zorluk. Çocuğunu hiç göremeyen anne veya tersi annesini hiç görmeyen çocuk hikayeleri anlatıldı. Dokunarak yüzünün şeklini anlamaya çalışıldığı veya sonradan görme yetisini kaybeden arkadaşların; gördükleri zaman her şeye daha dikkatli bakmadıkları için kendilerine kızdıkları anlatıldı.

Bu deneyim benim için çok net bir anlam ifade etti. Görülecek her şeyin tadını çıkararak görmek. Günümüz dünyasında elinde telefon her şeyi kaydetmeye çalışanlara inat ben her şeyi gözlerimle görmeye gayret gösteriyorum.

En çok neyi özlerim diye soruyorum kendime. Bunun üzerine annemin yüzünü her santimetrekaresine kadar ezberliyorum. Vapura binip İstanbul'u izliyorum. Çünkü karanlığın ne olduğunu kısa da olsa deneyimledim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder