İbn Battuta seyahatnamesinde (14. yy) Sivas ilini "İlhanlı ülkesinin en mamur şehirlerindendir. Tahsildarlar ve büyük kumandanlar burada oturur. Şehir pek düzenli olup bakımlı geniş caddelere sahiptir. Çarşıları fevç fevç insanla dolup taşıyor.*" şeklinde anlatmış.
Peki bugün ben bir seyahatname yazıyor olsaydım nasıl tarif ederdim bu şehri? Bu sorunun cevabını yazının sonuna bırakalım ve cevaba ilişkin altyapıyı hazırlayalım.
Sivas çevresinde yerleşimin tarihi M.Ö. 5000 - 3000 yıllarına kadar kadar dayandığı ifade edilmektedir. İlk dönemlerde Hitit, İskit, Pers, Büyük İskender'in Makedonyası, Roma ve bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihin en eski medeniyetleri bunlar. Örneğin Hititler tarihin eski yazılı antlaşmasını tarafıdır. İskitler en eski Türk kavimlerinden kabul edilir ve ata sporun at binmenin ilk temsilcileridir. Şehir Türklerin Malazgirt zaferinden kısa bir süre Süleyman Şah'ın kumandanlarından Emir Danişment'in ele geçirmesi ile Türk hakimiyetine girmiş. Amacım tarih anlatmak değil. Sivas'ın beslendiği kültürel zenginliği anlatmak. Türklerle birlikte Danişmentliler, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti... İsmini sayamadığımız irili ufaklı birçok devlet, beylik...
Bu devlet, beylik, imparatorlukların bazılarında başkent bazılarında merkez şehirlerden. Merkez kavramı önemli. Çünkü Anadolu bizlere okullarda öğretildiği gibi köprü değildir. Merkezdir. Anadolu Asya ile Avrupa arasında denge taşıdır. Anadolu'nun merkezi veya merkezlerinden biri de Sivastır. Şehir ve ülke gelişimi hususunda önemli bir psikolojidir köprü-merkez kavramı. Köprü sadece geçişe aracı olan obje iken; merkez oyuna dahil olan, oyunun nesnesidir. Anadolu köprü olsaydı birçok medeniyet binlerce yıl boyunca burada ikamet etmez, burada ikamet etmek için çok büyük mücadelelere girmezdi.
Sivas ile ilgili de bu köprü-merkez sorunsalı yazının temelini oluşturacak. Anadolu bir merkezdir ve Sivas'ta Anadolu'nun önemli merkezlerindendir. Sivas ne zaman merkez olduğunu hatırlarsa ve buna uygun davranış sergilerse Battuta'nın seyahatnamesinde anlattığı "çarşıları fevç fevç insanla dolup taşıyor" günlerine geri dönebilir. Osmanlı'nın son yıllarında önemini kaybeden Sivas Milli Mücadele döneminde merkez hüviyetini yeniden kazanmış olsa da günümüz itibariyle hali pek iç açıcı değildir. "İşsizlik - yoğun göç" sarmalında kaybedilen yıllar...
Osmanlı'nın son yıllarında başlanılan ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında devam edilen demiryolu atılımında merkez şehir olmanın karşılığını almış ve demiryolu yatırımları şehre önemli katkı sağlamıştır. Günümüzde yakın zamanda tamamlanacak hızlı tren hattının Sivas için hayati önemi vardır. Sivasın burada yukarıda değindiğimiz köprü-merkez sorunsalında yerini açıkça belirlemesi gerekir. Sivas eğer köprü olacaksa hızlı trenin şehre katkısı yoktur. Fakat şehrin tarihsel hafızası canlanır ve merkez olduğunu hatırlarsa hızlı tren hattı Sivas için tarihi bir adımdır. Limanlarla, yakın sanayi şehirleri ile kısalacak mesafeler şehrin kaderini değiştirebilir.
Sivas'ın nüfus yapısına kısaca göz atarsak yukarıdaki hususun hayatiliği, göç etmeninin Sivas sosyolojisine etkisi daha iyi anlaşılacaktır.
1927 Türkiye nüfusu 13.648,270 Sivas'ın nüfusu 329,741
1950 Türkiye nüfusu 20.947,188 Sivas'ın nüfusu 542,004
1970 Türkiye nüfusu 35.605,176 Sivas'ın nüfusu 731,921
1990 Türkiye nüfusu 56.473,035 Sivas'ın nüfusu 767,481
2000 Türkiye nüfusu 62.853,315 Sivas'ın nüfusu 755,091
2010 Türkiye nüfusu 72.137,546 Sivas'ın nüfusu 642,224
2017 Türkiye nüfusu 80.810,525 Sivas'ın nüfusu 621,321
Bu tablodan yola çıkarak basit matematik hesabı yapalım. Sivas'ın 1927 nüfus oranına göre Türkiye nüfusuyla doğru orantılı olarak nüfus artışı olsaydı 2017 yılında yaklaşık 2 milyon nüfusu olan bir şehir olması gerekmekteydi. 2017 nüfusu 621 bin. Arada 1,4 milyon azalış var. Aynı hesabı 1950 nüfus sayımına göre yaparsak Sivas nüfusunun 2017 yılında 2,1 milyon olması gerekmektedir. Diğer nüfus sayımları ile karşılaştırmalı olarak daha detaylı ve kapsamlı olarak çalışma yapılabilir ve sorunun kaynağı bulunabilir. Bununla ilgili mutlaka Sivas Cumhuriyet Üniversitesi detaylı olarak çalışmalar (!) yapıyordur. İnternetten yaptığım araştırmalarda bu konuda veya başkaca herhangi bir konuda şehrin üniversitesinin herhangi bilimsel bir araştırmasına denk gelmedim. Evren önceleri bir toz bulutuydu şeklinde başlayan kopyala yapıştır tezlerden fırsat bulunursa sanayileşme ve nüfus arasında kapsamlı bir çalışma yapıldığı takdirde şehrin en önemli eksiğinin ve göç vermesinin nedeni bilimsel olarak ortaya konulabilir ve daha kapsamlı çözümler üretilebilir. Ayrıca Sivas nüfusunun 750 bin olduğu 1970'li yıllarda bugün Sivas'ın göç verdiği Kayseri nüfusunun 200 bin, Gaziantep nüfusunun 600 binlerde olduğunu hatırlatmak isterim. Günümüzde Sivas 600 bin iken; Gaziantep 2 milyon, Kayseri 1,4 milyon nüfusa sahip.
Yukarıda özellikle hızlı treni anlatmam ve ardından bu nüfus hesabını yapmam birbirini tamamlayan unsurlardır. Şehir merkez olduğunu hatırlar ve hızlı tren hattı doğru kullanılırsa işsizlik-göç sarmalına son verilebilir. Her mahallede üçer beşer tane bulunan kahvehaneler kapanır, gençler asgari ücretle marketlerde kasiyerlik yapmaktan kurtulabilirler.
Şimdiye kadar anlatılanların sac ayağı ise eğitim. Şehir de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi var. Üniversitesi hakkında internetten detaylıca araştırma yaptım fakat birkaç gayretli-özverili çalışma dışında gözüme bir şey çarpmadı. Tarihin her dönemi eğitim merkezi olarak kullanılan şehir bir çok medreseye sahip. Yaklaşık yirmi yıldır tadilatı bitmeyen, tarihi duvarları yepisyeni(!) mermerlerle tazelenen, 750 yıllık çinileri asitle sökülüp yepisyeni (!) çinileri yeniden yapılan Gök Medrese var. Evliya Çelebi Gök Medrese için benzeri asla bir daha yapılamaz demekte. Burası tarihte yüz yıllarca İlahiyat fakültesi olarak kullanılmış. 13. yy da pozitif ilimler okutulan dört eyvanlı güzeller güzeli Buruciye Medresesi var. Birde Çifte Minareli Medresemiz var. Bir dönem Hadis ilmi bir dönemde sağlıkla ilgili çalışmalar yapıldığı belirtiliyor. Peki bugün ne yapılmakta bu medreselerde. Ben en son gittiğimde gündüzleri çay içiliyor, akşamları canlı müzik yapılıyordu. Bir kısımda da hediyelik eşya satılıyor.
Peki biraz düşünelim. Avrupa'nın en iyi üniversitelerini sıralayalım desek hangilerini sayarız. Oxford, Cambridge, Bologna, Paris... Peki bunların en önemli özelliği nedir? Kadimden yani tarihten gelen güçleri. Hepsi 11. ve 12. yy'da kurulmuş ve günümüze gelmiştir.
1200'lü yıllarda pozitif ilim , sağlık araştırmaları hatta astroloji çalışmaları yapılan bu tarih neden şehrin üniversitesi tarafından sahiplenilmiyor. Arkasına 800 yıllık tarihi almak Üniversite de çalışan hiç kimsenin aklına gelmiyor mu yoksa sorumluluktan mı kaçılıyor. Bahsettiğim medreseler çay içilip canlı müzik yapılan hüviyetten sıyrılıp tarihi kimliğine büründürülmelidir. Mekanlar canlıdır ve mekanların kelama özlemi vardır. Medreseler türkülere-şarkılara değil ilim yapılan atmosferlere muhtaçtır. Tarihsel bir borcumuz olarak bu yapılar şehrin Üniversitesine kazandırılarak yeniden duvarlarında ilmin yankılandığı mekanlara dönüştürülmelidir.
Yukarıda "Şehir merkez olduğunu hatırlar ve hızlı tren hattı doğru kullanılırsa işsizlik-göç sarmalına son verilebilir." demiştim. İşte bunun temeli de eğitim oluyor. Kısacası Sivas tarihten gelen eğitim kültürü üzerine bina edeceği yapı ile sanayiye gerekli insan gücünü yetiştirecek ve bu insan gücü üzerinden kalkınacak.
Refahın arttırmanın en kolay yollarından birisi de turizm. Şehrin bu konuda potansiyeli var fakat atıl vaziyette. Muhteşem Gökpınar Gölü, Şuğul Vadisi, Divriği Ulu Camii, Yıldız Dağı kayak merkezi, kaplıcaları ve daha bir sürü potansiyelin çok altında kullanılan tarihi ve doğal güzellikler. Yazının başında bahsettiğimiz gibi bir çok medeniyete ev sahipliği yapmanın verdiği tarihi avantaj kullanılmalı. Tabii ki son olarak Milli Mücadele dönemi. "Cumhuriyetin temelini burada attık" sözünün karşılığı olan şehir maalesef bunu yeterince kullanamamaktadır. Bu dönem ile ilgili "devlet memuru" anlayışı ile değil turizmci gözüyle oluşturulacak müzeler, sergiler, 3 boyutlu çalışmalar ile şehir tarih turizminin önemli bir öğesi yapılabilir.
Şimdiye kadar teorik ve sıkıcı konulardan bahsettik. Yazının başındaki soruya dönelim ve cevaplayalım. Bugün ben bir seyahatname yazıyor olsaydım şehri nasıl tarif ederdim?
şiirine ruh veren topraklardır. Müslüman yüreklerdir; kızdı mı cehennem sevdi mi cennet. Her bir kırışığı özlemi, hasreti anlatan kırış kırış alınlar vardır. Göçün etkisiyle özlemlerin, buluşmaların, ayrılıkların, vedaların şehri. Gurbetteki oğluna hasret anaların şehridir Sivas. Roma İmparatorluğunun büyüklüğünden ötürü megalopolis dediği, Battalname de çok iyi ve düzgün yerleşimi nedeniyle mamur şehir olarak adlandırılan, Evliya Çelebi'yi güzelliğiyle hayran bırakan şehir. Biliyorum bir gün yine yeniden merkez hüviyetini hatırlayacaksın. Yine maziden gelen güçle dirileceksin. Üstüne atılı ölü toprağından silkineceksin. Eğitimle, kültür ve sanatla kalkınacaksın. Yeniden bayındır - mamur şehir olacaksın. Güzelliğin seyyahları kıskandıracak. Mahsun ve hüzünlü bir Anadolu hikayedir Sivas.
*İbn Battuta Seyahatnamesi - Yapı Kredi Yayınları (sayfa 285) - 8. baskı
Peki bugün ben bir seyahatname yazıyor olsaydım nasıl tarif ederdim bu şehri? Bu sorunun cevabını yazının sonuna bırakalım ve cevaba ilişkin altyapıyı hazırlayalım.
Sivas çevresinde yerleşimin tarihi M.Ö. 5000 - 3000 yıllarına kadar kadar dayandığı ifade edilmektedir. İlk dönemlerde Hitit, İskit, Pers, Büyük İskender'in Makedonyası, Roma ve bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihin en eski medeniyetleri bunlar. Örneğin Hititler tarihin eski yazılı antlaşmasını tarafıdır. İskitler en eski Türk kavimlerinden kabul edilir ve ata sporun at binmenin ilk temsilcileridir. Şehir Türklerin Malazgirt zaferinden kısa bir süre Süleyman Şah'ın kumandanlarından Emir Danişment'in ele geçirmesi ile Türk hakimiyetine girmiş. Amacım tarih anlatmak değil. Sivas'ın beslendiği kültürel zenginliği anlatmak. Türklerle birlikte Danişmentliler, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti... İsmini sayamadığımız irili ufaklı birçok devlet, beylik...
Bu devlet, beylik, imparatorlukların bazılarında başkent bazılarında merkez şehirlerden. Merkez kavramı önemli. Çünkü Anadolu bizlere okullarda öğretildiği gibi köprü değildir. Merkezdir. Anadolu Asya ile Avrupa arasında denge taşıdır. Anadolu'nun merkezi veya merkezlerinden biri de Sivastır. Şehir ve ülke gelişimi hususunda önemli bir psikolojidir köprü-merkez kavramı. Köprü sadece geçişe aracı olan obje iken; merkez oyuna dahil olan, oyunun nesnesidir. Anadolu köprü olsaydı birçok medeniyet binlerce yıl boyunca burada ikamet etmez, burada ikamet etmek için çok büyük mücadelelere girmezdi.
Sivas ile ilgili de bu köprü-merkez sorunsalı yazının temelini oluşturacak. Anadolu bir merkezdir ve Sivas'ta Anadolu'nun önemli merkezlerindendir. Sivas ne zaman merkez olduğunu hatırlarsa ve buna uygun davranış sergilerse Battuta'nın seyahatnamesinde anlattığı "çarşıları fevç fevç insanla dolup taşıyor" günlerine geri dönebilir. Osmanlı'nın son yıllarında önemini kaybeden Sivas Milli Mücadele döneminde merkez hüviyetini yeniden kazanmış olsa da günümüz itibariyle hali pek iç açıcı değildir. "İşsizlik - yoğun göç" sarmalında kaybedilen yıllar...
Osmanlı'nın son yıllarında başlanılan ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında devam edilen demiryolu atılımında merkez şehir olmanın karşılığını almış ve demiryolu yatırımları şehre önemli katkı sağlamıştır. Günümüzde yakın zamanda tamamlanacak hızlı tren hattının Sivas için hayati önemi vardır. Sivasın burada yukarıda değindiğimiz köprü-merkez sorunsalında yerini açıkça belirlemesi gerekir. Sivas eğer köprü olacaksa hızlı trenin şehre katkısı yoktur. Fakat şehrin tarihsel hafızası canlanır ve merkez olduğunu hatırlarsa hızlı tren hattı Sivas için tarihi bir adımdır. Limanlarla, yakın sanayi şehirleri ile kısalacak mesafeler şehrin kaderini değiştirebilir.
Sivas'ın nüfus yapısına kısaca göz atarsak yukarıdaki hususun hayatiliği, göç etmeninin Sivas sosyolojisine etkisi daha iyi anlaşılacaktır.
1927 Türkiye nüfusu 13.648,270 Sivas'ın nüfusu 329,741
1950 Türkiye nüfusu 20.947,188 Sivas'ın nüfusu 542,004
1970 Türkiye nüfusu 35.605,176 Sivas'ın nüfusu 731,921
1990 Türkiye nüfusu 56.473,035 Sivas'ın nüfusu 767,481
2000 Türkiye nüfusu 62.853,315 Sivas'ın nüfusu 755,091
2010 Türkiye nüfusu 72.137,546 Sivas'ın nüfusu 642,224
2017 Türkiye nüfusu 80.810,525 Sivas'ın nüfusu 621,321
Bu tablodan yola çıkarak basit matematik hesabı yapalım. Sivas'ın 1927 nüfus oranına göre Türkiye nüfusuyla doğru orantılı olarak nüfus artışı olsaydı 2017 yılında yaklaşık 2 milyon nüfusu olan bir şehir olması gerekmekteydi. 2017 nüfusu 621 bin. Arada 1,4 milyon azalış var. Aynı hesabı 1950 nüfus sayımına göre yaparsak Sivas nüfusunun 2017 yılında 2,1 milyon olması gerekmektedir. Diğer nüfus sayımları ile karşılaştırmalı olarak daha detaylı ve kapsamlı olarak çalışma yapılabilir ve sorunun kaynağı bulunabilir. Bununla ilgili mutlaka Sivas Cumhuriyet Üniversitesi detaylı olarak çalışmalar (!) yapıyordur. İnternetten yaptığım araştırmalarda bu konuda veya başkaca herhangi bir konuda şehrin üniversitesinin herhangi bilimsel bir araştırmasına denk gelmedim. Evren önceleri bir toz bulutuydu şeklinde başlayan kopyala yapıştır tezlerden fırsat bulunursa sanayileşme ve nüfus arasında kapsamlı bir çalışma yapıldığı takdirde şehrin en önemli eksiğinin ve göç vermesinin nedeni bilimsel olarak ortaya konulabilir ve daha kapsamlı çözümler üretilebilir. Ayrıca Sivas nüfusunun 750 bin olduğu 1970'li yıllarda bugün Sivas'ın göç verdiği Kayseri nüfusunun 200 bin, Gaziantep nüfusunun 600 binlerde olduğunu hatırlatmak isterim. Günümüzde Sivas 600 bin iken; Gaziantep 2 milyon, Kayseri 1,4 milyon nüfusa sahip.
Yukarıda özellikle hızlı treni anlatmam ve ardından bu nüfus hesabını yapmam birbirini tamamlayan unsurlardır. Şehir merkez olduğunu hatırlar ve hızlı tren hattı doğru kullanılırsa işsizlik-göç sarmalına son verilebilir. Her mahallede üçer beşer tane bulunan kahvehaneler kapanır, gençler asgari ücretle marketlerde kasiyerlik yapmaktan kurtulabilirler.
Şimdiye kadar anlatılanların sac ayağı ise eğitim. Şehir de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi var. Üniversitesi hakkında internetten detaylıca araştırma yaptım fakat birkaç gayretli-özverili çalışma dışında gözüme bir şey çarpmadı. Tarihin her dönemi eğitim merkezi olarak kullanılan şehir bir çok medreseye sahip. Yaklaşık yirmi yıldır tadilatı bitmeyen, tarihi duvarları yepisyeni(!) mermerlerle tazelenen, 750 yıllık çinileri asitle sökülüp yepisyeni (!) çinileri yeniden yapılan Gök Medrese var. Evliya Çelebi Gök Medrese için benzeri asla bir daha yapılamaz demekte. Burası tarihte yüz yıllarca İlahiyat fakültesi olarak kullanılmış. 13. yy da pozitif ilimler okutulan dört eyvanlı güzeller güzeli Buruciye Medresesi var. Birde Çifte Minareli Medresemiz var. Bir dönem Hadis ilmi bir dönemde sağlıkla ilgili çalışmalar yapıldığı belirtiliyor. Peki bugün ne yapılmakta bu medreselerde. Ben en son gittiğimde gündüzleri çay içiliyor, akşamları canlı müzik yapılıyordu. Bir kısımda da hediyelik eşya satılıyor.
Peki biraz düşünelim. Avrupa'nın en iyi üniversitelerini sıralayalım desek hangilerini sayarız. Oxford, Cambridge, Bologna, Paris... Peki bunların en önemli özelliği nedir? Kadimden yani tarihten gelen güçleri. Hepsi 11. ve 12. yy'da kurulmuş ve günümüze gelmiştir.
1200'lü yıllarda pozitif ilim , sağlık araştırmaları hatta astroloji çalışmaları yapılan bu tarih neden şehrin üniversitesi tarafından sahiplenilmiyor. Arkasına 800 yıllık tarihi almak Üniversite de çalışan hiç kimsenin aklına gelmiyor mu yoksa sorumluluktan mı kaçılıyor. Bahsettiğim medreseler çay içilip canlı müzik yapılan hüviyetten sıyrılıp tarihi kimliğine büründürülmelidir. Mekanlar canlıdır ve mekanların kelama özlemi vardır. Medreseler türkülere-şarkılara değil ilim yapılan atmosferlere muhtaçtır. Tarihsel bir borcumuz olarak bu yapılar şehrin Üniversitesine kazandırılarak yeniden duvarlarında ilmin yankılandığı mekanlara dönüştürülmelidir.
Yukarıda "Şehir merkez olduğunu hatırlar ve hızlı tren hattı doğru kullanılırsa işsizlik-göç sarmalına son verilebilir." demiştim. İşte bunun temeli de eğitim oluyor. Kısacası Sivas tarihten gelen eğitim kültürü üzerine bina edeceği yapı ile sanayiye gerekli insan gücünü yetiştirecek ve bu insan gücü üzerinden kalkınacak.
Refahın arttırmanın en kolay yollarından birisi de turizm. Şehrin bu konuda potansiyeli var fakat atıl vaziyette. Muhteşem Gökpınar Gölü, Şuğul Vadisi, Divriği Ulu Camii, Yıldız Dağı kayak merkezi, kaplıcaları ve daha bir sürü potansiyelin çok altında kullanılan tarihi ve doğal güzellikler. Yazının başında bahsettiğimiz gibi bir çok medeniyete ev sahipliği yapmanın verdiği tarihi avantaj kullanılmalı. Tabii ki son olarak Milli Mücadele dönemi. "Cumhuriyetin temelini burada attık" sözünün karşılığı olan şehir maalesef bunu yeterince kullanamamaktadır. Bu dönem ile ilgili "devlet memuru" anlayışı ile değil turizmci gözüyle oluşturulacak müzeler, sergiler, 3 boyutlu çalışmalar ile şehir tarih turizminin önemli bir öğesi yapılabilir.
Şimdiye kadar teorik ve sıkıcı konulardan bahsettik. Yazının başındaki soruya dönelim ve cevaplayalım. Bugün ben bir seyahatname yazıyor olsaydım şehri nasıl tarif ederdim?
Anadolu'nun unutulmuş güzelliği. Bir kaç yüz yıldır unutulmuşluğun öfkesini kusmayan, memleketine küsmeyen Gökpınar Gölü kadar berrak ve saf yiğitlerin şehri. Dinledikçe acı veren fakat dinlenilmekten vazgeçilmeyen Müslüm Gürses şarkısı tadında memleket. Caddeleri sadece yazın göç için başka memlekete gidenlerin ziyarete gelmesiyle fevç fevç insan dolup taşıyor... Erdem Bayazıt'ın
"müslüman yürekler bilirim daha
kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
eller bilirim haşin hoyrat mert
alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır"
şiirine ruh veren topraklardır. Müslüman yüreklerdir; kızdı mı cehennem sevdi mi cennet. Her bir kırışığı özlemi, hasreti anlatan kırış kırış alınlar vardır. Göçün etkisiyle özlemlerin, buluşmaların, ayrılıkların, vedaların şehri. Gurbetteki oğluna hasret anaların şehridir Sivas. Roma İmparatorluğunun büyüklüğünden ötürü megalopolis dediği, Battalname de çok iyi ve düzgün yerleşimi nedeniyle mamur şehir olarak adlandırılan, Evliya Çelebi'yi güzelliğiyle hayran bırakan şehir. Biliyorum bir gün yine yeniden merkez hüviyetini hatırlayacaksın. Yine maziden gelen güçle dirileceksin. Üstüne atılı ölü toprağından silkineceksin. Eğitimle, kültür ve sanatla kalkınacaksın. Yeniden bayındır - mamur şehir olacaksın. Güzelliğin seyyahları kıskandıracak. Mahsun ve hüzünlü bir Anadolu hikayedir Sivas.
Sivas Gökpınar Gölü
*İbn Battuta Seyahatnamesi - Yapı Kredi Yayınları (sayfa 285) - 8. baskı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder