Gerici Yıllar, Gümüş Motor ve Erbakan

Islıkla Onuncu Yıl marşı çalarak rekor denemesi yapan (yazın internete gerçekten var) kitlenin gerici diye yaftaladığı, üstüne apoletli paşaları ve aydınlanmamış aydınlarımızı yanlarına alarak yapmadıklarını bırakmadığı bir adamdı Erbakan. Fazlaca naif, kibar ve beyefendi insandı. Bu ıslıkla onuncu yıl marşı çalarak rekor kırmaya çalışan uber zeki kitlenin çok orantısız zeka seviyesine rağmen efendi efendi anlatıyordu niçin sanayinin gerekli olduğunu. Hiç bıkmadan, yeniden ve bir daha yeniden. Sanayi kelimesi her ağzından çıktığında gözlerinin içi parlıyordu.

Gelecek: "Çok Yakınımızda"

Drone fakültesi veya TDK'nın ona uygun bulduğu isim olan uçangöz fakültesi, uzay turisti rehberliği, sosyal medya danışmanlığı, yapay zeka üniversitesi, radyo-televizyon fakültelerinin devşirilmiş hali olan internet fakültelerinin youtube bölümü... Bu liste uzar gider. Bu saydıklarımın hiçbiri hayal değil.Yakın zamanda gerçekleşecek olaylar. Üniversiteler, bölümler, meslekler hepsi çok yakın zamanda çok büyük bir hızla değişecek. Burada ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum.Bizim nesile gelecek tahayyülü veren "geleceğe dönüş" filmidir. Çocukluğumda büyük bir merakla izlediğim film her dönem geleceğe yönelik düşünce geliştirmeme ve bu yazıyı yazmama da temel olmuştur.




ÜLKEMİZDE SOSYOLOJİK ÇIKMAZ "KUŞAK SAVAŞLARI"

Uzunca süredir aklımı kurcalayan bir mesele var. "Kuşaklar arası mesafe..." Mesleğim gereği yıllardır gençlerle iç içeyim. Yıllardır kademeli olarak kalitenin düştüğünün, gençlerin her olaya ilgisinin azaldığını, araştırma dürtülerinin eksildiğini gözlemlemekteyim maalesef. Daha kötüsü çok büyük bir hızla ilerleyen zamanın içinde geleceğe yönelik hiç bir planlarının, en ufak bir düşüncelerinin olmadığını görmekteyim. Sadece gençler mi. Hayır. İstisnalar hariç hiç kimse geleceğin "çok yakında"  olduğunun farkında değil. Bu yakın geleceğin bizlere neler getireceği ise umurumuzda değil. Halbuki on yıl öncesi ile hayatlarımızı mukayese etsek sadece on yılda hayatın nasıl evrildiğini rahatça kavrayabiliriz. Bu durumda değişimin bizlere nasıl fırsatlar sunduğunu anlayabilir ve bu fırsatlardan faydalanabiliriz. Nasıl mı? En baştan anlatmaya başlayayım.

VER LEFTER'E YAZ DEFTERE

Futbolun sadece oyun olduğu dönemdi. Tribünlerin sevgilisi, futbolun ordinaryüsüydü Lefter. Vefat ettiğinde her renkten atkılarla tüm futbol severler akın etmişti törene. Lefter'in kariyer istatistiklerinden, attığı gollerden bahsetmeyeceğim size. Bu satırları yazan bir Galatasaray taraftarı olarak Lefter'in son yıllarda içi boşaltılan bir kavram olan "adamlığından" bahsedeceğim.

Dünya Kocaman Bir "Reality Show"

Kameranın küçültülmesiyle başladı bütün hikaye. Başladığı noktadan hızlanarak, koşar adım ilerleyerek devam etti. Ufaldıkça ufaldı. Cep telefonlarına monte edildi, dolma kalemin tepesine, çakmağın ağzına gizlendi. Sinek büyüklüğünde "hd kalite" görüntü çeken drone kameralar yapıldı. Çok büyük faydaları oldu tabii ki bu teknolojinin fakat insanoğlunun eline düşen her meta gibi bu da eğlence malzemesi olmaktan, insanın "ben egosunu" tatmin etmeye hizmet etmekten kaçınamadı.

LE TRİO JOUBRAN

Düşünürken, koşarken, severken, ağlarken, aşık olduğumda kısacası yaşarken hep onlar arka planda. Yürürken onların parmaklarına ayarlı adımlarım, soluk alıp verişim onların hızına göre değişiyor ve tabiki aşk onların melodilerine göre şekil alıyor.

Kalemi kağıdı alıp şiir yazasın geliyor onları dinlerken veya aşık olmak istiyorsun. Yağmurda yürümek, o hep evin önündeki kediyi okşamak, vapura binip denizi izlemek, susmak istiyorsun, derin derin susmak. Yaşamak istiyorsun, sonuna kadar yaşamak. Bize bu coğrafyayı yaşamdan münezzeh kılmış ademlere inat yaşamak.

Liyakat Manifestosu

Üniversite öncesi hep özel okullarda okudu ve özel okullarda şişirilmiş notlarla "çok başarılı" zannedilerek liseyi bitirdi. Üniversite sınavına girdi, sıfır çekti. Sonraki sene girdi bu sefer zar zor barajı geçti. Özel üniversiteye gitti. Babası; çevresi geniş ve zengin bir adamdı. Üniversite de dersleri geçemedi, baba devreye girdi. Rica minnet mezun oldu. Üniversiteden sonra yine baba devreye girdi; devlette çok tanıdık isimler araya sokuldu, kırk takla atıldı, kapısında yatılmadık kimse kalmadı ve sonunda oğlumuz güzel bir mevkide çok iyi maaşla aslanlar gibi devlet memuru oldu. Buraya kadar hikaye çok tanıdık değil mi? 

Bizden Biri - "Aziz Sancar"


"Bizden biri" olarak Nobel alan ilk ve tek insandır (!) Aziz Sancar. Nobel barış ve edebiyat dalında verilen ödüller siyasi anlamlar içerir. Özellikle son yirmi yılda tamamen siyasidir. Örneğin "nükleer silah" bahanesi ile Irak katliamını yapmış, terörü bitireceğim diye Afganistan'a girip ülkeyi terör batağına çevirmiş ülkenin yeni seçilmiş çiçeği burnunda "siyahi" başkanına Barış Nobel'i verirler. Daha seçileli bir kaç ay olmasına rağmen dünya barışına nasıl katkı yaptığı kocaman bir soru işaretidir. Fakat Irak, Afganistan gibi ülkelerde yapılan katliamların, ölümlerin neticesinde bozulan imajın düzeltilmesi için araçtır Nobel. Ayrıca belirtelim ki "Siyahi" olması özellikle belirtilerek dünya çapında pozitif etki yaratılması 21. yy.dadır. Burada bir dip not ekleyip devam edelim. Çok gerici olarak yaftalanan benim dinimin Peygamberi ise yaklaşık 1400 yıl önce beyaz olanın siyah olana üstünlüğü yoktur diyordu.

Kurban Bayramı - Sezai KARAKOÇ

şekere alışmış akrebi öldürmezsen
şekerden zehir yapacaktır
çocukların için bunu iyi bil
bu öldürdüğüm çocuk için bir örnektir
her yaz bahçelerde binlerce akrep öldürülecektir
geziye çıkan çocuklar için

Çok Gerici Yıllar, Gümüş Motor ve Erbakan

Islıkla Onuncu Yıl marşı çalarak rekor denemesi yapan (yazın internete gerçekten var) kitlenin gerici diye yaftaladığı, üstüne apoletli paşaları ve aydınlanmamış aydınlarımızı yanlarına alarak yapmadıklarını bırakmadığı bir adamdı Erbakan. Fazlaca naif, kibar ve beyefendi insandı. Bu ıslıkla onuncu yıl marşı çalarak rekor kırmaya çalışan uber zeki kitlenin çok orantısız zeka seviyesine rağmen efendi efendi anlatıyordu niçin sanayinin gerekli olduğunu. Hiç bıkmadan, yeniden ve bir daha yeniden. Sanayi kelimesi her ağzından çıktığında gözlerinin içi parlıyordu.

Amerika Kim Lan..!

Henüz on altı yaşında doksanların çok laik ve demokratik paşaları tarafından "28 Şubat" döneminde idamla yargılanan, dokuz sene cezaevinde yattıktan sonra 25 yaşında beraat eden ve ömrünün en güzel yıllarını cezaevinde geçirse dahi "15 Temmuz" gecesi memleketi müdafaa için en önde koşup şehit olan Halil Kantarcı'ya atıf yaparak koydum yazımın başlığını. Ne diyordu rahmetli; "şöyle gönül rahatlığıyla "Amerika kim lan! diyeceğimiz günler göstersin Rabbim. 

- BERİA -

Dünyanın dört bir yanında ölüme
terkedilmiş mülteci çocuklara ithafen…

Beria
Kader tayin etmeye çalışan ademlerin
yaşamdan münezzeh kıldığı coğrafyanın güzel kızı.
Anne gülümsemesi ile mest olacak gözlerinde
kan, savaş, bomba, füze
ölüm, ölüm, ölüm, ölümler…

Ete Kemiğe Bürünen Şiir

Yazılan her mektubun altına iliştiriyordum o şiiri. Zindandan Mehmed'e Mektup... 18-19 yaşında bir sabah evimizden alıp götürmüşlerdi babamı. Neden götürüldüğünü günler sonra öğrendik. Götürdüler ve tutukladılar. Hiç bir suçu yokken yaptılar hem de. Tam iki yıl sonra "pardon" dedi bıraktılar. Tam iki yıl...

Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol

Arkadaşımın kitaplığında en üst rafa bantlanmış ufak bir kağıt dikkatimi çekti. Kağıtta elle yazılmış Arapça yazı… “Hud” suresinden çok ufak bir kısım. Peygamberin “beni yaşlandırdı” dediği ayetten bir parça.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”(Hud/112)

Emir çok net ve açık. Hakikatin yanında elif gibi dimdik ve dosdoğru ol. Sen “Emin” lakaplı Peygamberin ümmetisin. O’na yol arkadaşı olmak istiyorsan dosdoğru ve “Sıddık” olmalısın. Her namazda defalarca tekrarladığın -Din gününün sahibi, Bizi doğru yola ilet- yakarışının hakkını vermelisin.

Bir Anadolu Hikayesi - SİVAS

İbn Battuta seyahatnamesinde (14. yy) Sivas ilini "İlhanlı ülkesinin en mamur şehirlerindendir. Tahsildarlar ve büyük kumandanlar burada oturur. Şehir pek düzenli olup bakımlı geniş caddelere sahiptir. Çarşıları fevç fevç insanla dolup taşıyor.*" şeklinde anlatmış.

Peki bugün ben bir seyahatname yazıyor olsaydım nasıl tarif ederdim bu şehri? Bu sorunun cevabını yazının sonuna bırakalım ve cevaba ilişkin altyapıyı hazırlayalım.

Karanlıkta Deneyim

Gazete de hangi duyunuzu kaybetmek istemezsiniz sorusuna denk geldim. Bu soruyu birkaç ay evvel duymuş olsam vereceğim cevap “koku” olurdu. Biraz parfüm zevki olan ve “dior intense” kokusuna bayılan biri olarak “koku kişinin kimliğidir” gibi ucuz reklam kokan cümleciklerle koku duyusunu savunurdum.

Nedir Bu Özgürlük? (Özgürlük ve Sorumluluk)

Ülkemizde son yıllarda "özgürlük" kelimesi fazlaca kullanılır oldu. Herkes özgür olduğundan bahsederken kimse özgürlüğün getirdiği sorumluluktan bahsetmemektedir. Özgürlük çok geniş kapsama sahip fakat sınırsız bir kavram değildir. Sorumlulukla çevrelenmiş bir tabirdir. Şimdi burada kısaca özgürlük sorumluluk ilişkisine değinerek, bu açıdan özgürlüğün tanımına değinelim.

İbn Haldun ve Devlet

Devletin kökeni hakkında önemli birkaç teoriyi kısaca hatırlayacak olursak;
-Aile Teorisi: Devlet ailenin zamanla büyüyerek, aynı kandan gelen ailelerin birleşmesi sonucu oluşmuştur.

Önemli Bir Mesele Olarak "Kültürel İktidar"

Can sıkıntısından izleyecek film ararken çok meşhur bir sitenin çok iddialı başlığı dikkatimi çekti. "Ölmeden Önce Mutlaka İzlenilmesi Gereken 40 Başyapıt" (onedio.com/haber/olmeden-once-mutlaka-izlenmesi-gereken-40-basyapit-film-727382).

Merak ettim tıkladım.